Hürriyet

14 Aralık 2012 Cuma

Rüyada Öğrenmek Mümkün!

brandmail aralık sayısı
BRANDMAIL ARALIK SAYISINDAN ALINMISTIR.
Uyku dünyasının sırları çözülüyor. Yapılan son
araştırmalaragöre beynimiz yarım kalan sorunları uyku
sırasında da çözmeyedevam ediyor ve rüya görürken
de öğrenmeye devam ediyoruz.
Yazı: Ceren Öztuna
Uyku dünyası, eski çağlardan beri insanoğlunun en çok
merak ettiği konular arasında. Öyle ki rüyaların anlamları,
gözümüzü kapadığımız andan itibaren önümüze açılan
gizemli evreneduyulan merak, günümüzde hala
psikiyatristlerin, din adamlarının, sosyologların,
nörologların, psikologların ve bilim insanlarının
bu konuya ilgi duymasına yol açıyor. Söz konusu
rüya olduğu zaman bazıları ona gizemli bir anlam
katarak, rüya sırasındagördüklerimizi geleceğe
yönelik bir işaret olarak algılarken;
bazılarıysa çok sayıda imajla dolu bu renkli
dünyayı bilimsel
açıdan açıklamaya çalışıyor.



Rüya görme sürecini bilimsel olarak açıklama
çalışmalarıysa, ilk olarak 1973 yılında başlıyor ve
Harvard Üniversitesi araştırmacılarından Allan
Hobson ve Robert McCarley,rüyaların REM uykusu
sırasında beyinde rastlantısal olarak
oluşan elektrik simülasyonları olduğunu açıklıyorlar.
Rüyaların öğrenme süreciyle ilişkisi ise ilk kez
İsrail'deki Rehovot Üniversitesi'nden Avi Karni
 tarafından ortaya atılıyor ve
Karni, REM uykusundan yoksun bırakılan bir kişinin bir
önceki sabah öğrendiklerini hatırlamadığını kanıtlayarak,
çığır açan bir teoriye imza atıyor.

Öyle ki son yıllarda uyku araştırmacılarının çoğu,
ruhsal karmaşaların, korkuların ve arzuların günlük
yaşantımızla bağlantılı olduğuna inanıyor. Rüyalar ile
öğrenme süreci arasındaki ilişkiye dair son araştırma ise
Massachusetts Teknoloji Enstitüsü'nden Matthew
Wilson'a ait. Düşünme yapısının ve içeriğinin, gördüğümüz
rüyaların içeriğiyle çok benzer olduğunu söyleyen
Wilson'a göre bunun nedeni, düşüncenin ve rüyanın
beynin aynı bölümünden üretilmesi. Araştırma bulguları,
gün içerisinde geçmişi, bugünü, geleceği ve insanın iç
dünyasınıbeyinde değerlendiren mekanizmanın gece rüya
görme süreci kapsamında da çalıştığını ortaya koyuyor.
İşte bu nedenle gördüğümüz rüyalardan aklımızda
kalanlar aslında iç
dünyamızın ve dolayısıyla rüyalarımızın bir sonucu.

Hafıza ve rüyalar arasındaki ilişkiye dair araştırma yapan
isimlerden bir diğeri de Beth Israel ve Harvard Tıp
Fakültesi'nde uyku uzmanı olarak görev yapan Erin
Wamsley.Yaptığı araştırmalarda daha gerçekçi rüyalar
gördüğümüz REM uykusundan çok, genellikle bölük
pörçük rüyalar gördüğümüz REM dışı uyku evresine
odaklanan Wamsley de rüyaların öğrenme sürecinde
etkili olduğuna inanan isimlerden. Hatta Wamsley
ve meslektaşları tarafından
yapılan bir deney de bu savı kanıtlar nitelikte.

Deney, uyumadan birkaç saat önce bilgisayarda labirent
oyunu oynayan ve REM dışı uykuda bu oyunu gören
deneklerin, oyunla bağlantılı bir rüya görmeyenlere kıyasla
performanslarının arttığını ortaya koyuyor. Bununla birlikte
uyanıkken labirent oyunu hakkında fikir yürütenlerde
herhangibir performans artışı gözlenmiyor.

Wamsley tarafından gerçekleştirilen deney daha çok REM
dışı uykuya odaklansa da Matthew Wilson gibi isimlerin
yaptığı diğer araştırmalar da göz önüne alındığında, öğrenme
sürecinin aslında uykunun her aşamasında devam ettiğini
söylemek mümkün.



Kaldı ki Matthew Wilson'un fareler üzerinde yaptığı bir başka
deney de aynı sonucu ortaya çıkarıyor. Beynin sağ ve sol
yanındaki öğrenmeyi sağlayan nöronların faaliyetlerini
belirlemek amacıyla farelerin beyinlerine kıldan ince
elektrotlar yerleştiren Wilson, fareleri gerçek bir
labirente koyarak, onların çıkma mücadelesi sırasında
sergiledikleri beyin faaliyetlerini inceliyor.
Ardından fareleri derin uyku sırasında
da gözlemleyen Wilson, nöron hareketlerinden labirentte
yaşanan deneyimin tekrarlandığını görüyor. Böylelikle
farelerin gündüz öğrendiklerini uykularında gözden
geçirdiğini saptamış oluyor.

Bu deneylerden çıkan sonuca göre, beynimiz yarım kalan
sorunları uyku sırasında da çözmeye devam ediyor ve
rüya görürken de öğrenmeye devam ediyoruz. Kim bilir,
belki gelecekte bilimin yardımıyla rüyalarımızı hızlı ve
etkili bir öğrenme metodu olarak da kullanmaya başlar;
birçok sorunumuzun çözümünü uykudayken hallederiz.

9 Kasım 2012 Cuma

'Kayıp uydu Ay'ın içinde saklı'



 Ntv bilim haberlerindeki bu yazıyı okuyunca Haruki Murakami nin 1Q84 romanı geldi aklıma
Son zamanlarda kafa dağıtmak için okuduğum kitaplardan biri... Bilim kurgu , paralel evrenler, mistik güçler ilginizi çekiyorsa tavsiye ederim...
Kitap biraz fazla kalın ama sürükleyici

 

 

İşte o yazı;

ntv bilim haberleri

'Kayıp uydu Ay'ın içinde saklı'

NASA, Ay’ın alt katmanlarında saklı olan sırları ortaya çıkarabilmek için 2011’in sonlarında GRAIL görevini başlattı. Gök bilimciler, Dünya’nın bir zamanlar iki uyduya sahip olduğunu ve yapılacak araştırmalar kapsamında kaybolan diğer uydunun izine Ay'ın karanlık yüzünde rastlanabileceğini düşünüyor.


 
Dünya’nın bir zamanlar yörüngesinde iki uydu bulundurduğu ve geceleri gökyüzünü iki ‘Ay’ın aydınlattığı düşüncesi, bir varsayım olmayabilir. GRAIL projesinin araştırmacılarından, Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde gök bilimci olan David Smith, “Dünya’nın geçmişte iki uyduya sahip olduğunu düşünmek heyecan verici bir düşünce... GRAIL ile Dünya-Ay sisteminde kafaları karıştıran bulgulara cevap bulabiliriz. Ay, tuhaf bir şekilde asimetrik bir doğaya sahip. Dünya’ya yakın ve uzak olan bölgeleri birbirinden çok farklı” dedi.
Ay’ın Dünya’ya yakın olan, yani evimize bakan tarafı, antik ve sertleşmiş lav ‘denizleriyle’ kaplı. Bu yumuşak yüzeye kıyasla, Ay’ın Dünya’ya uzak olan kısmı dağlık, yüksek bir araziden oluşuyor. Gök bilimciler, uzun yıllar Ay’ın iki yüzü arasındaki farklılığın nedenlerini çözemedi. California Üniversitesi’nde gök bilimci olan Martin Jutzi ve Erik Asphaug tarafından öne sürülen iki uydu teorisi ise Ay’ın çözülemeyen tuhaflığını açıklamaya çalışan en son girişimlerden biri.
“DEV GÖK CİSMİSYLE ÇARPIŞTI”
Gök bilimciler, Dünya’nın dört milyar yıl önce Mars büyüklüğündeki bir gök cismiyle çarpıştığını ve çarpışma sonrası ortaya çıkan kozmik enkazın Ay’ı oluşturduğunu düşünüyor (Mars’ın büyüklüğü Dünya’nın yarısı, Ay’ın ise iki katı kadar). Jutzi ve Asphaug, yaşandığı kabul edilen bu çarpışmada aslında bir değil, iki uydu oluştuğunu savunuyor. Ay’dan daha küçük olan ikinci uydu, Dünya’nın yörüngesinde, Ay’ın önünde veya arkasında bir konum elde etmiş olabilir.


David Smith, “Normalde bu tür uydular oluşmalarından kısa bir süre sonra tek bir kozmik cisim haline gelir... Ancak yeni teoriye göre, ikinci uydu Dünya-Ay sistemindeki Lagrange noktalarından birinde konumlandı” dedi.
Lagrange noktaları, iki kozmik cismin ortak yerçekimsel kuvvetleriyle kendi yörüngelerinde oluşturdukları beş yörünge noktasını temsil ediyor. Sistemdeki diğer gök cisimleri, bu beş noktadan birinde yörüngede kalacak şekilde merkezi bir kuvvetle konumlanıyor.
Ancak Lagrange noktalarında bulunan bir gök cismi, sonsuza kadar burada sabitlenmiyor. Buradan yola çıkan Jutzi ve Asphaug, ikinci uydunun bir süre sonra konumunu terk ederek Ay’la çarpıştığını düşünüyor. Çarpışmanın düşük hızda gerçekleştiği ve büyük bir krater oluşturmadığı, tersine, küçük uydunun Ay’ın uzak yüzündeki dağlık alanları ortaya çıkardığı düşünülüyor.
GRAIL SIRRI ÇÖZEBİLİR
Ay’ın etrafında uçan ikiz GRAIL uzay araçları, Ay’ın yerçekimi alanı hakkında çok detaylı ölçümler yapıyor. GRAIL uzay araçları böylece, “Ay’ın içini görüyor” ve gök cisminin iki ayrı yüzü arasındaki farkı ortaya çıkarmaya çalışıyor.
Yapılan ölçümler, Ay’ın içindeki materyallerin dağılımı hakkında bilgiler sunacak, böylece Ay’ın iki farklı kısmındaki Yerkabuğu ve Manto’sundaki farklılıkları ortaya koyacak. Eğer, Ay’ın uzak olan kısmındaki Yerkabuğu materyali, yakın kısmındakinden farklı çıkarsa, iki uydu teorisini destekleyen bulgular elde edilmiş olacak.
GRAIL uydularına ait bir çizim.

YAPBOZUN TEK BİR PARÇASI
Ancak Dünya’nın bir zamanlar iki uyduya sahip olduğu teorisini doğrulamak için, gök bilimciler Ay’ın yüzleri arasındaki farklılıkları ortaya koymanın ötesine gitmek zorunda. NASA’nın Lunar Reconnaissance Orbiter (Yörünge Keşif Aracı), Ay’ın topografyası hakkında bugüne kadar birçok bilgi sundu. Gök bilimciler ayrıca Ay’ın yüzeyindeki kimyasal özellikleri içeren verileri ve Apollo görevlerinde elde edilen sismik verileri de kullanacak.
MIT’de akademisyen olan Smith, tüm bu bilgilerin çok önemli olduğunu ancak asıl yapılması gerekenin Ay’ın karanlık yüzüne bir yolculuk olduğunu belirtti. Smih, “Oraya gidip kayalardan örnek almak gerekli... Bir zamanlar ikinci bir uydu var ise onun Ay’ın üçte biri kadar olduğunu tahmin ediyoruz. Bu yüzden çarpışmadan sonra daha hızlı soğudu, Ay’ın karanlık yüzüne kayalar saçtı ve oradaki dağları oluşturdu” dedi. 

Bu ne allah aşkına yawwww...

Son zamanlarda gördüğüm bu tırnak yüzüğü modasına ayrı bi kıl oldum, nedense bana çok itici geldi...hangi parmağınla hareket çekiyorsan onamı takıyorsun bilemiyorum tabi ama bende o hissi uyandırdı
herşeye ok hacıda bu olmamış bence..

WELCOME TO REAL WORLD...

Hayal aleminde yaşayan insanların gerçeklerle yüzleştikleri andaki halleri hep sinsice izleyim gülmüşümdür... Özellikle iş hayatında
Siz Morpheus gibi gözlüklerin arkasındaki gerçek dünyadan bakarken gözü açılmamış  henüz hiçbir şeyin farkında olmadan gazını alıp ilerleyen bebelere selam olsun...
Hepinize WELCOME TO REAL WORLD...

8 Kasım 2012 Perşembe

Kırmızı Et terbiye yöntemi...


Eti pişirmeden önce yumuşak olması için bir gece önceden soğan suyuna yatırmanız gerekmektedir...
Örneğin 1kg et için 3 orta boy soğanın suyu yeterli olacaktır. Soğanları rendeleyip veya küp küp doğrayıp suyunu sıkabilirisiniz.

Soğan suyunun içine biraz zeytinyağı ilave etmeyi de unutmayın... İsterseniz içine kekik, defne yaprağı gibi baharatlar ekleyip lezzetlendirebilirsiniz.

5 Kasım 2012 Pazartesi

Sağ Beyin - Sol Beyin

BEYNİNİZİN HANGİ TARAFI DAHA ÇOK ÇALIŞIYOR?

Beyin, iki parçadan oluşur. Biyolojik olarak birbirine benzeyen bu parçalar bir köprü ile birbirine bağlıdır. Bu köprü, iki parça arasında bilgi akışını sağlar. İki parça, görevleri açısından farklıdır.

1- Sol beyin: Beynin sağ tarafının hareketlerini yönetir. Anahtarı kelimelerdir. Mantık merkezi denilebilir. Bunun için beynin sol bölümüne, mantıksal ...sol beyin demek yanlış olmaz. Bütüne değil parçaya yoğunlaşır. Adım adım öğrenir ve sonucu kendisi için olumlu değerlendirir.

Sol beynin anahtarı kelimelerdir. Sözcükler, mantık, sayılar, ardışıklık, çizgisellik, analiz, listeleme konularını yönetir. Eğitimde bilgi, yabancı dil, tarih, edebiyat ve matematik, sol beyni gerektirir. Bu yüzden bu konularla ilgili yapılan çalışmalarda sol beyin çalıştırılır.

2- Sağ beyin: Beynin sol tarafını yönetir. Yani, insan beyninin sol tarafına felç geldiğinde sağı, sağ tarafına felç geldiğinde solu hareket edemez. Sağ beyin, dili en çarpıcı, ince tanımlama ve sembollerle, mantıksal değil, duyusal ayrıntılarla inceler. Karmaşık ve zor soruları veya olayları bütün olarak kavrar ve çözer. Parça üstünde adım adım yoğunlaşmaz. Duyusal işaretleri değerlendiren sağ yan, korku, endişe ve heyecanı da yoğun yaşar.

Sağ beynin anahtarı görüntülerdir. Sağ beyini gelişmiş olanlar, yaratıcılık, ritm, uzman bilinci, hayal gücü, hayal kurma, renk ve boyutta daha iyidirler. Sanat, spor, sosyal etkinlikler, folklor, tiyatro, şiir gibi hayal gücü ve yetenek isteyen tüm etkinlikler, sağ beyni çalıştırır ve geliştirir. Sağ beyni geliştirmek için, günde birkaç dakikalık egzersiz yeterli olacaktır. Bunun için:
Beynin sol ve sağ yanının eşit çalışması, doğru olanıdır. Ancak, okullarda verilen eğitim sol beyin ağırlıklı olduğu için, sağ beynin görevini de sol beyin üstlenir. Bu da, kişilerde performansın düşmesine neden olur. Beyninizin sağ veya sol yanlarından biri farklı çalışıyorsa, mesleğinizi ona göre seçin. Başarının yanısıra mutlu da olun. Daha az çalışan diğer yanı geliştirmek için, egzersiz yapmayı unutmayın.

Aşağıdaki testi yaparak sağ veya sol beyin ağırlıklı olup olmadığını bulabilirsiniz.

1) Kendinizi sosyal yaşamda girişken biri olarak tanımlayabilir misiniz?

a) Pek girişken olduğum söylenemez
b) Genelde öyleyimdir

2) Hangi spor dalını tercih edersiniz?

a) Yalnız yapılan koşu, yürüyüş, duvar tenisi, yüzme gibi
b) Takım halinde yapılan futbol, voleybol veya bir başkasıyla yapılan her türlü spor

3) Gördüğünüz rüyayı net ve canlı olarak hatırlıyor musunuz?

a) Nadir veya asla rüya görmem
b) Çoğu zaman

4) Konuşurken

a) Beden dilini hemen hemen hiç kullanmam
b) Beden dilini çok kullanırım

5) Konuşurken

a) Konuşurken yüzümden hiçbir şey anlaşılmaz
b) Mimiklerimi çok kullanır. Konuşmadığımda bile ne demek istediğim yüzümden anlaşılır

6) Gelecekle veya geçmişle ilgili olayları hayal etmekten

a) Hayal kurmayı sevmem
b) Hoşlanırım

7) Ders dışında ki sosyal yaşamda

a) Kitap okumak dışında herhangi bir etkinliği izlemem bile
b) Çok hareketliyimdir. Çeşitli etkinliklere katılır veya çeşitli etkinlikleri izlerim

8) Adres bulurken

a) Cadde ve sokak isimlerini bilirim
b) Cadde ve sokak isimlerini bilmem ama bildiğim yerleri kullanarak ya da gördüklerimi anımsayarak adres bulurum

9) Gördüğünüz insanların

a) İsmini hatırlarım
b) Yüzünü hatırlarım

10) Ellerinizi birleştirin. Sağ baş parmağınız

a) Altta mı?
b) Üstte mi?

11) Elinizi ileri uzatın, işaret parmağınızla ileriyi gösterin. Parmağınızın ucuna doğru; bir sol, bir sağ gözünüzü kapatarak bakın. Parmağınız hangi gözünüzü kapattığınızda yer değiştirdi?

a) Sağ gözünü kapatınca yer değiştirdi
b) Sol gözünü kapatınca yer değiştirdi

12) Yaşadığınız heyecanlı bir olayı anlatırken

a) Heyecanımda ve ses tonumda iniş ve çıkışlar pek olmaz
b) Aynı heyecanı karşımdakilere de yaşatırım ve yaşarım

Not: A’lar B’lerden fazla ise sol beyin daha hakim
B’er A’lardan fazla ise sağ beyin hakim

1 Kasım 2012 Perşembe

Safranbolu gezmesi...

Burada Safranbolu evlerini yazmayacağım :) herhalde ne kadar güzel olduklarını bilmeyenimiz yoktur. Safranbolu ya gittiğinizde yapmanız gereken şeyleri paylaşmak istiyorum sizinle, tabi ki yine yeme ve içme üzerine ağırlıklı olarak...

Arasta boncuk kahvesine gidile!!! Orada boncuk kahve diye asma altında otantik bir kahve var, kahveyi resimde gördüğünüz gibi pişirip ikram ediyorlar... mutlaka için
Yemek olarak etli yaprak dolmasından çok zevk almasam da (söylemesi ayıp kayınvalidem bu konuda daha başarılı ) gözlemesi bir harikaydı...

Yemeğin yanında;
Ev yapımı olarak hazırladıkları bu karadut şurubunu şiddetle tavsiye ederim... Sunumları da bir harika, çalışan personelde aileden biri evlerine ziyarete gelmiş gibi sevecen bir şekilde sizi ağırlıyorlar.

Yediğim et ve benzeri şeylerden çok keyif almadığım için burada bahsetmek istemiyorum, daha çok otantik yemeklerini tavsiye ediyorum :)

Eee Safranbolu ya gitmişken lokum alınmadan dönülmez dimi, Ben biraz araştırdım hatta tek tek tattıktan sonra ZARİFTAT LOKUMCUSU nun en iyisi olduğuna karar verip aldım. Safranlı ve incirli lokumları bir harika ve çok taze idiler ailecek keyifle yedik...
Safanboludan ayrılmadan önce 8km mesafede olan yörük köyünü de ziyaret etmenizi önereceğim , bozulmadan kalmış önemli yerleşimlerden biri, yukarıdaki resimde yörük kahvesinden...
Kahvenin içindeki düvenden yaptıkları bu masa ise çok ilgimi çekti... kırılmış bantlanmış ama bir mimarın eli deyecek olsa muhteşem bir sonuç çıkabilir bence ...

Gezerken rastladığım yörüklerin soy kütüğünü de eklemeden geçemeyeceğim...


Yörük köyü yol ayrımında dipsiz göl tabelasını göreceksiniz bir girip çay içmeden çıkmayın derim, Ben güzel bir kare yakalayamadığım için netten bulduğum bir resmini paylaştım...

31 Ekim 2012 Çarşamba

Amasradan enterasan kareler :)

Amasrada gördüğüm ilginç çiçek saksılarını paylaşmak istedim gerçekten sıradışı, portakal sıkacagı, ayakkabı, elektirikli süpürge :) bu karelerden birinide safranbolunun yörük köyünde rasladım onuda safranbolu yazımda görebilirsiniz :)

haaa birde köçekleriyle ünlüymüş amasra yazmadan geçemiyeceğim... biri bizi buldu :) valla ne yalan söylüyeyim gercekten iyi kıvırtıyordu...

30 Ekim 2012 Salı

Amasra , CANLI BALIK

Bayram tatilini fırsat bilip Amasra ve Safranbolu kaçamağı yaptık, Amasra ya giderken hayalimde tabi ki balık yemek vardı ama bu kadar lezzetli olcağını hayal bile edememiştim :) Her öğünümü balık yiyerek geçirdim desem yalan olmaz...


Canlı balık (Mustafa amcanın yeri) Yörenin meşhur balıkçısıymış, oraya vardığımızda öğrendim.
Rezervasyonsuz gidildiğinde yer bulmak gerçekten mümkün değil. Yanında sağında solunda bir sürü balık restoranı olmasına rağmen onlar boşken Canlı balıkta yer kuyruğu olması da inanılmaz birşey. Yediklerimize gelince ;
Bizi güzel bir amasra salatası karşıladı, hem sunumu hemde lezzeti muhteşemdi, salatanın içine turşunun yakışacağını hiç düşünmezdim ama bundan sonra evdeki salatalarımda da deneyeceğim :)


 Hamsi ve kalamar siziii hammm yaparım, her ikisi de çok lezzetliydi, buranın meşhur balığı mezgit tava imiş ama biz hamsi, lüfer ve tekir tercih ettik hepsi birbirinden lezzetli ve taze geldi...
ve üzerine tatlı olarak ikramları ballı manda yoğurdu...




23 Ekim 2012 Salı

Yaşamlarını sevmeyen insanlar işlerini hayatları haline getirir...

Bu kareyi gördüğümde tek bişey geldi aklıma beni yakından tanıyanlar ne demek istediğimi anlayacaklardır :) Ha bide işlerini köşe başındaki aile bakkalına çevirenleride unutmamak lazım , sen eve gidemiyorsannn aileni işe getir :)))))

Eldivenden ayıcık yapımı...







11 Ekim 2012 Perşembe

PARALEL EVRENLER (Brandmaillife ekim sayısından alınmıstır...)

Paralel Evrenler:
Gerçek mi Yoksa Bilim Kurgu mu?   
İçinde bir başka 'siz'in farklı gerçeklikler yaşadığı, çok sayıda paralel evrenden oluşan bir kainat düşünün. Bu evrenlerden her birinin kendi fizik kurallarına sahip olduğunu hayal edin... Gerçekleşmesi imkansız bir bilim kurgu filmi gibi mi görünüyor? Ya gerçekten doğruysa...
Yazı: Ceren Öztuna        
Kendimizi son derece çaresiz hissettiğimiz anlarda, olayların tam tersi yönde işlediği bir evrenler bütünü fikri, aslında kulağa oldukça hoş geliyor. İşte bu nedenle günümüzde pek çok kişi henüz gerçekliği tam olarak kanıtlanamamış bu teoriye inanıyor. Öyle ki bu konu çok sayıda filme, diziye ve kitaba ilham verdi ve vermeye de devam ediyor. Yıllar boyunca paralel evren fikri üzerine kalem oynatan çok sayıda bilim kurgu yazarıyla tanıştık. Oysa paralel evren teorisinin bilimsel temelini kanıtlamaya çalışan bilim insanlarının sayısı hiç de az değil. Hatta Paralel Evrenler kavramına ilk el atan kişinin Albert Einstein olduğu düşünülürse, bu felsefenin uzun zamandır bilim dünyasının kafasını kurcaladığı bir gerçek.

Einstein-Rosen Köprüsü

Einstein'in yer çekimi, uzay ve zaman kavramlarını ele alan Genel Görelilik teorisinde paralel evrenleri birbirine bağlayan ''köprü''lerden söz ediliyordu. Einstein'in teorisine göre birbirine değmeyen bu evrenler, aslında kara delikler aracılığıyla birbirine bağlanıyordu. Üç boyutlu evrenimizde bu türden çok sayıda karadelik tüneli bulunduğunu vurgulayan Einstein, aynı zamanda bu tünellerin dördüncü boyuta açıldığına da inanıyordu. İşte çoğu bilim kurgu yazarının hikayelerinde yer alarak, uzay yolcularının diğer evrenlere geçmelerine izin veren, Kontak filminden de tanıdığımız ünlü ''Einstein-Rosen'' köprüsü, Einstein'in karadelik kuramı sonucu ortaya çıkmıştı.



Kuantum Etkisi

Tabii Einstein'in ortaya attığı fikirler ilerleyen yıllarda birçok kişinin bu alana ilgi duymasına ve yönelmesine neden oldu. Bunlardan biri de Princeton Üniversitesi öğrencisi Hugh Everett III idi. Everett'in 1954 yılında geliştirdiği Çoklu Evren fikri, çok sayıda kuantum fizikçisinin konu üzerinde çalışmasına vesile oldu. Everett bizimkine benzeyen ve yaşadığımız evrenle bağlantılı çok sayıda paralel evren olduğuna inanıyor; yaşadıklarımızın diğerlerinde farklı sonuçlara sebep olabileceğini savunuyordu. Hatta Everett'e göre yaşadığımız dünyada soyu tükenen türlerin, diğerlerinde evrimlerini tamamlayarak yaşamaları da ihtimal dahilindeydi. O yıllarda bu fikrin gerçekdışı ve komik olduğunu, hatta Everett gibi genç ve geleceği parlak bir fizikçinin böyle bir teoriyle kariyerini riske attığını düşünenler kesinlikle olmuştur. Fakat genç fizikçi aslında teorisini son derece bilimsel bir temele, kuantum fiziğine dayandırıyordu. Everett'in 'çoklu dünya' tanımı ilerleyen yıllarda bilim dünyasında geliştirilerek, 'alternatif evrenler' ya da 'paralel dünyalar' tanımlamalarıyla birlikte kullanıldı.

Paralel Evren Düzeyi


Konuya ilgi duyan bir başka isim de ünlü kozmolog Max Tegmark oldu. Tegmark, başka evrenlerin varlığının kozmolojik gözlemlerle doğrudan ilişkili olduğunu savunarak, ortaya çıkan bilimsel tanımlamalardan 'paralel evren düzeyleri' adını verdiği bir sınıflama oluşturdu.

Bu sınıflamaya göre 'açık çoklu evren' olarak adlandırılan ilk düzeyde, sonsuz büyüklükteki uzay boşluğunda tıpkı Dünya'ya benzeyen başka gezegenlerin var olabileceği ve bunlardan bazılarında -basitçe açıklamak gerekirse - olayların tıpkı Dünya'daki gibi gerçekleşeceği varsayılıyor. Fakat kozmik vizyonumuz, ışık hızıyla sınırlı olduğu için diğer evrenleri görebilmemize imkan yok.

Andre Linde'nin köpük kuramına dayanan ikinci düzeydeyse, kaotik genişleme nedeniyle biz ve diğer evrenler arasındaki boşluğun ışık hızından daha hızlı bir şekilde genişlediği; bu nedenle öteki canlı alanların başka boyut ve parçacık tanımları olabileceği düşünülüyor.

Kuantum mekaniği kuralları çerçevesinde geliştirilen üçüncü düzey konuya farklı bir açıdan yaklaşarak, birbirine tıpatıp benzeyen çoklu evrenlerin farklı hallerde var olabileceğini savunuyor. Fakat şu an Hugh Everett'in tanımlamasının dahil olduğu bu düzey, paralel evrenlerin en çelişkili ifadesi olarak kabul ediliyor.

Stephen Hawking'in ''M-teorisi'' nin yer aldığı dördüncü düzey ise 'mükemmel birlik' kuramı adını alıyor ve matematiksel doğrulukların önemine dayanıyor. Hawking'in insan aklının nihai zaferi olarak tanımladığı bu teori aynı zamanda tüm teorilerin anası olarak kabul ediliyor ve ''M'' harfiyle (magic, mysterious, mother) açıklanıyor.

Her Şeyin Teorisi

Stephen Hawking'in içinde eşizlerimizin olduğu fantastik bir ''hiper uzay'' ın kapılarını açan evren teorisine göre biz burada yaşantımızı sürdürürken, başka ihtimaller dahilinde diğer evrenlerde var olabiliriz. Yani siz bu yazıyı okurken, eşizleriniz bu yazıyı okumaktan vazgeçip, mutfağa bir şeyler atıştırmaya gitmiş ya da tıpkı sizin gibi bu
yazıyı okumaya devam ediyor olabilirler. Bir başka deyişle yaşadığımız evrenin ilk ve tek evren olmadığı gerçeğiyle karşı karşıyayız ve Hawking de bu durumu şu sözlerle açıklıyor: ''Görülebilir evrenimizin dışında, eşizlerimizin olduğu, iç içe geçmiş sonsuz sayıda evrenler var.'' Kısacası gerçekten iç içe geçmiş, birbirini şekillendiren ve birbirine paralel çok sayıda evrenin olduğu sonsuz bir uzayın minik bir kesitinde yaşıyor olabiliriz. Hawking'e göre evrende var olan 11 boyutun algılanamamasının en büyük sebebi, Büyük Patlama'dan sonra, üç tane uzaysal boyut (uzunluk, genişlik, yükseklik) dışında kalan yedi boyutun konumlarını değiştirmeden, sarılı biçimde kalması. Oysa bu yedi boyutlu yumak, aslında evrenin her noktasında mevcut. Hawking'in M teorisi ise evrenin iki boyutlu bran'larla kaplı olduğu fikrine dayanıyor. Tıpkı frizbi plakları gibi hiper uzay içinde oradan oraya uçan bu üç boyutlu branlar, farkında olmadan dört ya da beş boyutlu bir uzaya girebiliyorlar.

Bu da şu anlama geliyor: Aslında üç boyutlu dünyamızda gerçekleşen her şey, belki daha yüksek boyutlu bir dünyanın ürünü. Belki de biz ölümlüler sadece paralel bir dünyanın zavallı yansımalarından ibaretiz. Tıpkı bir bilgisayar oyunu için geliştirilmiş oyuncular gibi... Hatta belki de Hawking'e eşlik eden evrenbilimci Alexander Vilekin'in söylediği gibi uzayda gerçekten de Elvis Presley'nin hala yaşadığı paralel evrenler olabilir.

Sonuç olarak bu teorilerin çoğu, oldukça sağlam bilimsel temellere dayanıyor olsalar bile henüz kesinleşmiş bir bulgudan söz etmek imkansız. Belki de hepimiz tıpkı Matrix'in Neo'su gibi sadece zihnimizin tezahürü olan sanal bir dünyada yaşıyoruz. Kim bilir?...http://www.brandmaillive.com/2012/10/sayi_57/paralelevren.html
     
 
  

Müziği görebilirsiniz...

Brandmaillive dan alınmıstır...

http://www.brandmaillive.com/2012/10/sayi_57/muziginfotografi.html

Dünya Değişiyor... Bildiğiniz Herşeyi Unutun...
Müziği Görebilirsiniz
Müziği görünür kılan; Cymascope... Eğer gözlerimiz müziği görebilseydi; onun dalgalanmalardan çok balonsu, muhteşem hologramatik ve parıldayan motiflerden oluşan bir görüntüsü olduğunu görebilirdik. Artık bu mümkün... Cymascope makinasıyla müziği, sesleri ve tınıları görüntüleyebiliyoruz. Cymascope sayesinde elde ettiğimiz görüntü; küre görünümü bir anda ortaya çıkıyor; armonik sesli kemanın çıkardığı müthiş karmaşık ve fantastik görüntüsünün fotoğrafı...
Yazı: Pınar Efe
"Cymatics" ses ve titreşimleri görünür kılan bilim dalı... NASA'nın da gezegenlerin seslerini dinlemede kullandığı "Cyma Scope" tınıları görüntülüyor.

Yüzyıllardır müzikolojistler ve bilim adamları ses titreşimleriyle sıvılarla, kumla farklı araçlarla değisik deneyler yaptı, fakat yeni buluş cymascope keşfi devrim yaptı. Aslında ilk Cymatik kumlarla yaptığı deneylerle bilinen kişi Leonardo da Vinci idi. O günden bugüne pekçok uzman ve bilimadamı bu konu üzerine araştırmalar yaptı ise de "Cymatik" araştırmalarını günümüz teknolojisine taşıyan ve günümüzde yeni bir çığır açan "sound-made-visible- konseptini geliştiren ve bilimselliğini kanıtlayan iki bilim adamı var. Cymascope bulusun mimarları, İngiliz Akustik Mühendisi John Stuart Reid ve Amerikalı araştırmacı müzik adamı Erik Larson sayesinde artık ses ve titreşimleri görsel olarak tanıtabileceğiz.



İlk çalışmalara 2002'de başlayan John Stuard ve Erik Larson ekibi deneyleriyle halen bu yeni bilim aracını geliştirme çalışmalarına devam ediyorlar.

Deney aracını basit bir şekilde ifade edersek; Bir çesit kova içine doldurulmuş extra saf arıtılmış su ve üzerinde kauçuktan yapılma süzgeç niteliğinde bir zar var.

Müziği başlattığımızda Cymascope aletinin üzerinde müziğin görüntüsü beliriyor ve fotoğraflıyoruz. Düşük frekanslardan yüksek frekanslara geçişin işitsel tayfı suyun alt ve üst kısmında 3D küreye benzer bir görüntüye sahip oluyor.

Hala gelişim içinde olan bu teknolojiyle Pink Floyd'un "Welcome to Machine" adlı parçası objektiflendi. Müziğin görüntülerini izleyebilirsiniz.

Cymascope insan seslerini de fotoğraflıyor... Her insanın sesi ayrı görüntü veriyor. Cymascope her bir kişinin vücut kimyasına eş değer sesini kendine ait küresel geometrik şekillerle kendini gösteriyor. Benzersiz bir görüntü ortaya çıkıyor, aynı parmak izi gibi... Cymascope 2010 yılından beri NASA araştırmalarında gezegenlerin seslerini dinlemede kullanılıyor. Aynı zamanda National Geographic Cymascope'u yunusların seslerini ve dillerini anlamak ile ilgili araştırmalar yapıyor.


Dünya Değişiyor... Bildiğiniz Herşeyi Unutun...
Müziği Görebilirsiniz
Müziği görünür kılan; Cymascope... Eğer gözlerimiz müziği görebilseydi; onun dalgalanmalardan çok balonsu, muhteşem hologramatik ve parıldayan motiflerden oluşan bir görüntüsü olduğunu görebilirdik. Artık bu mümkün... Cymascope makinasıyla müziği, sesleri ve tınıları görüntüleyebiliyoruz. Cymascope sayesinde elde ettiğimiz görüntü; küre görünümü bir anda ortaya çıkıyor; armonik sesli kemanın çıkardığı müthiş karmaşık ve fantastik görüntüsünün fotoğrafı...
Yazı: Pınar Efe
"Cymatics" ses ve titreşimleri görünür kılan bilim dalı... NASA'nın da gezegenlerin seslerini dinlemede kullandığı "Cyma Scope" tınıları görüntülüyor.

Yüzyıllardır müzikolojistler ve bilim adamları ses titreşimleriyle sıvılarla, kumla farklı araçlarla değisik deneyler yaptı, fakat yeni buluş cymascope keşfi devrim yaptı. Aslında ilk Cymatik kumlarla yaptığı deneylerle bilinen kişi Leonardo da Vinci idi. O günden bugüne pekçok uzman ve bilimadamı bu konu üzerine araştırmalar yaptı ise de "Cymatik" araştırmalarını günümüz teknolojisine taşıyan ve günümüzde yeni bir çığır açan "sound-made-visible- konseptini geliştiren ve bilimselliğini kanıtlayan iki bilim adamı var. Cymascope bulusun mimarları, İngiliz Akustik Mühendisi John Stuart Reid ve Amerikalı araştırmacı müzik adamı Erik Larson sayesinde artık ses ve titreşimleri görsel olarak tanıtabileceğiz.



İlk çalışmalara 2002'de başlayan John Stuard ve Erik Larson ekibi deneyleriyle halen bu yeni bilim aracını geliştirme çalışmalarına devam ediyorlar.

Deney aracını basit bir şekilde ifade edersek; Bir çesit kova içine doldurulmuş extra saf arıtılmış su ve üzerinde kauçuktan yapılma süzgeç niteliğinde bir zar var.

Müziği başlattığımızda Cymascope aletinin üzerinde müziğin görüntüsü beliriyor ve fotoğraflıyoruz. Düşük frekanslardan yüksek frekanslara geçişin işitsel tayfı suyun alt ve üst kısmında 3D küreye benzer bir görüntüye sahip oluyor.

Hala gelişim içinde olan bu teknolojiyle Pink Floyd'un "Welcome to Machine" adlı parçası objektiflendi. Müziğin görüntülerini izleyebilirsiniz.

Cymascope insan seslerini de fotoğraflıyor... Her insanın sesi ayrı görüntü veriyor. Cymascope her bir kişinin vücut kimyasına eş değer sesini kendine ait küresel geometrik şekillerle kendini gösteriyor. Benzersiz bir görüntü ortaya çıkıyor, aynı parmak izi gibi... Cymascope 2010 yılından beri NASA araştırmalarında gezegenlerin seslerini dinlemede kullanılıyor. Aynı zamanda National Geographic Cymascope'u yunusların seslerini ve dillerini anlamak ile ilgili araştırmalar yapıyor.
12 Piyano Tuşu

12 piyano tuşunun yani notalarının çıkardığı ses ilk kez görüntülendi! Piyano çalınırken notalarını görüntüleyebilen yeni cihaz CymaScope yeni bir fizik dalı mı oluşturuyor? Akustik fizik, Cymascope aletinin çıkardığı görüntüler, fotoğraflarla karelendiriliyor. Yeni Zelandalı Grafik Sanatçısı, Ressam Shannon Novak "Relative Major and Minor Triads" adını verdigi, Avusturalya'da açtığı sergide; Cymascope aletini kullanarak yeni bir araştırma gercekleştirdi. Piyano tuşlarını her vurulan saniyede fotoğraflıyor ve her bir tuş ayrı güzellikte küresel görüntüler veriyor. Bu görüntüleri video kamerayla birleştirdiğinde her bir notanın nasıl geometrik şekillerle başkalaşıp yeni bir görüntü formuna geçiş yaptığını görüntülüyor.

Sanatçı Novak Cymascope cihazının piyano tuşlarının çıkardığı ses görüntülerinden elde ettigi görüntülerden ilham alarak her bir notayı ve birbirleriyle etkileşimlerini tuvale geçirdi. 12 resimlik bir çalışma meydana getirdi. Her bir notanın görüntüsünün kendine ait tek ve mükemmel görüntüler verdiğini kanıtladı ki bu farklılıklar, kulaklarımızın bile kolay ayırdedemeyeceği farklar... Notaların birbirlerine geçiş armonileri her seferinde farklılık gösteriyor, tahmin edilen birbirini izlemiyor. Fotoğraf makinesi ile görüntülediğimizde küresel bir form içinde, geometrik ses görüntüleri ortaya çıkıyor. Herbir "bubble" saatte 700 mil yapıyor, görüntüleri her bir saniyeye böldüğümüzde her bir görüntünün matamatiksel formülleri olduğunu görüyoruz. Matematiksel formüleri olanltıgen, sekizgen, ongen, 12 yüzlü gibi çok köşeli geometrik şekiller meydana cıkıyor. Ortaya çıkan her bir şeklin ses oktavı olarak matematiksel formülü var. Aslında her çıkan görüntü kendine özgü bir sanat eseri gibi... Matematiksel ve açıklanamaz güzellikte...