Hürriyet

6 Nisan 2015 Pazartesi

RENKLERİN MİMARİ DE VE HAYATIMIZDAKİ YERİ


EFLATUN;
Uyarıcı renklerden biri olan eflatun problem çözme alanını uyarır. Başarının sırrı eflatunda gizli J


TURUNCU;
Sosyallik çağrışımı yapar, herkes için imajı verdiğinden pazarlama sektöründe en çok kullanılan renktir. Turuncu rengi seven insanlar genellikle dışa dönük, hareketli, neşeli ve sosyal ilişkileri kuvvetlidir.
Turuncu renk, kullanıldığı ortamlara  neşe ve canlılık verir. Bundan dolayı, çocuk odalarında, mutfakta ve yemek odasında kullanılabilir. Çalışma odası, dinlenme mekanları ve yatak odası için çok uygun değildir.

SARI;
Dikkat çekici bir renk olduğundan uyarı ışıklarında ve işaretlerinde kullanılır. En etkili olduğu form üçgendir.
Fazla ilham verici olduğu için zihin karışıklığına neden olabileceğinden çalışma odalarında kullanılması tavsiye edilmez. Ayrıca, dinlenme  mekanları için de uygun bir renk değildir.


MAVİ;
İçine çeken renktir, derinlik ve boşluk etkisi verir. En etkili olduğu form dairedir. 
Sakinleştirici etkisi kan akısını yavaşlatır. İntaharları azaltmak için köprü ayaklarını 
maviye boyarlar.
Mavi boyalı okul ve kreşlerde çocukların daha sakin oldukları tespit edilmiştir. 
Sakinleştirici etkilerinden dolayı çalışma mekanlarında kullanılmamalıdır.
Mavi rengi seven insanlar genellikle sakin, düzenli, güvenilir, sadakat sahibi, barışçıl ve içe dönüktür.


KIRMIZI;
En dikkat çekici renktir, fakat uzun süre kırmızı ışığa maruz kalınırsa rahatsız ve tedirgin edici olmaya başlayabilir. İlk anda kendine çeken kırmızı, sonra kendinden uzaklaştırmaya başlayabilir. En etkili olduğu form ışınsaldır.Mutluluk, azim kararlıllık ve sebat i temsil eder. Kan dolaşımını hızlandırır. İştah açar canlılığı arttırır. Gıda firmalarının tercih ettiği renktir.


MOR;
Lüks ve ihtişamın rengidir. Nekrotik duyguları açığa çıkartır.
Mor rengi seven insanlar genellikle, ruhsal dünyası ön planda olan, ağır başlı ve asil ruhlu kişilerdir. Duyarlılıkları fazla olduğu için sanat dallarında başarılı olma ihtimalleri daha fazladır.
Mor renk, kullanıldığı tona göre farklı etkiler gösterebilir. Morun açık tonları olan lavanta, leylak gibi renkler ilham verici etkileri için çalışma odalarında tercih edilebilir. Beyinsel faaliyetleri ve sanatsal düşünceyi arttıran mor, özellikle sanatçıların çalışma ortamları için uygun olabilir.
Mor renk, açık tonlarda ilham ve güven verici etki gösterirken, özellikle koyu tonlarda, mor rengin insanda meydana getirdiği asalet duygusu, bazı insanlarda küstahlık, kabalık ve hatta kavgacı bir yapıya da neden olabilecek şekilde etki gösterebilir. Hüzün, üzüntü ve depresyonu çağrıştıran etkileri de vardır. Özellikle koyu tonlarda, bilinçaltını etkileyerek insanda korkuya ve hüzne neden olabilen mor renk, belki de bu yüzden, intihar edenlerin en çok sevdiği renklerden biridir. Bu nedenle, depresyona yatkın kişilerin, ruhsal sorunu olanların, alkoliklerin ve madde bağımlılarının olduğu ortamlarda kullanılmamalıdır.

YEŞİL;
İnsan yorgunken iyi gelen yorgunluğu geçtiğinde ise sıkıcı gelen bir renktir.  Sesizliği anlatır.Yaratıcılığı körükler iştah açar. Rahatlatıcı özelliği yüzünden hastahane ve oturma odalarında kullanılır. Kalbin yaydığı enerji alanında olduğu varsayılır. Mide ağrılarına iyi geldiği saptanmıştır.
Yeşil rengi seven insanlar genellikle üretken, çevresiyle uyumlu, içten ve doğayı seven insanlardır. Aynı zamanda hareketlerinde dengeli ve düzenlidirler.

LACIVERT;
Kozmik renk olarak kabul edilir.Sonsuzluğu oteriteyi ve verimliliği simgeler.Dünya firmaları logolarını lacivert tercih eder. Lacivert giyen insanlar kendilerini daha karizmatik ve inandırıcı hissederler. İnsanların üzerinde başarılı ve güçlü bir imaj bırakırlar.
Lacivert mekanlar özellikle düşünce yoğun çalışmalar için uygundur. Yatak odasında kullanılmamalıdır.
Düşünce gücünü arttırarak karar vermeyi kolaylaştırır. Düşünce gücünü arttırıcı etkilerinin yanında hafızayı da güçlendiricidir. Lacivert renk pijama giyenlerin rüyalarını daha iyi hatırladıkları tespit edilmiştir.


PEMBE;
Uyum, neşe ve sevginin rengidir. Rahat hissettirir ve dinlendirir. Sakinleştirici etkilerinden dolayı hapishane ve uyuşturucu tedavi merkezlerinde kullanılmaktadır. Ayrıca, pembenin rahatlatıcı etkisinden dolayı, müşterilerin pembe giyen kasiyerlere daha rahat ödeme yaptıkları tespit edilmiştir. Bu nedenle, pek çok mağaza ve markette kasiyerler pembe giymektedir.
Pembe rengi seven insanlar, ki bunlar genellikle kadınlardır, duygusal, neşeli, sorumluluklarının bilincinde ve biraz ürkektir, fakat çekingenliklerini fazla belli etmezler.


KAHVERENGİ;
Gerçekçiliğin plan ve sistemin rengidir.
Kahverengi, bulunduğu ortamda insanın hareketlerini hızlandırır. Bundan dolayı, hızlı yemek yenilen hazır yemek salonlarında kahverengi tercih edilir. Zeminde kahverengi kullanmak toprağın güvenliğini hissettirir. Bu nedenle, resmiyetten uzak, rahat ve güvenli bir ortam oluşturmak istenen mekanlarda tercih edilebilir.
Sergi alanlarında kullanıldığında insanları hızlıca geçtikleri gözlenmiştir. Bu yüzden sergi alanlarında beyaz renk tercih  edilir.
Kahverengi giyen insanlar özellikle toplum içinde rahattırlar. Karşısındaki insanda da resmiyetten uzak, rahat bir havaya neden olur. Kahverenginin verdiği bu rahatlık ve paylaşma isteği konuklarında rahatlık isteyen televizyon programcıları tarafından kullanılmaktadır. İş görüşmelerinde kullanılmamalıdır.



SİYAH;
Gücü ve tutkuyu temsil eder. Bizde matemin japonyada mutluluğun rengidir. Siyah rengi seven insanlar genellikle özgüveni yüksek, azimli ve kararlı kimselerdir. Kendi kararlarını kendileri vermek isterler. Bu özellikleri ile iş hayatında başarılı olabilirler, fakat inatçılık ve aşırı hırs gibi olumsuzlukları dengelemeleri gerekir. Siyah renk hataları göstermediği için özellikle kendine güvenmeyen insanların da tercih ettiği bir renktir. Ayrıca, siyah giyen insanların ruhsal sorunlarının daha fazla olduğu tespit edilmiştir. Özellikle çocuklarda inatçılığa ve depresyona neden olabilir.
Dikkat toplamaya yardımıcı olur. Einstein çalışırken siyah perdeli gün ışığı olmayan yerleri tercih ederdi.

BEYAZ;
Soğuk kanlılığı, asaleti, masumiyeti, istikrarı ve devamlılığı temsil eder. Huzur ve güven verir. Düşünce gücünü arttırır. Aynı zamanda insana hüzün veren, dertlerini ve sıkıntılarını hatırlatan bir yanı da vardır. Belki de bu yüzden, Çinliler beyazın matem rengi olduğuna inanırlar.
Beyaz renkle boyanan mekanlar daha geniş ve ferah olarak algılanır. Bu etkisinden dolayı, özellikle banyo, mutfak gibi dar mekanlar ile misafir odaları için uygun bir tercih olabilir. Bütün renklerle uyum sağlayan, tamamlayıcı ve dengeleyici bir renk olarak diğer mekanlarda da rahatlıkla kullanılabilir. Işığı yansıtan beyaz renk, az ışık alan mekanlar için de uygundur.
Beyaz renk giyenler daha istikrarlı, güvenilir ve temiz olarak algılanırlar. Ayrıca, insanı daha genç gösterir.
Beyaz rengi seven insanlar genellikle, temizliği, aydınlığı ve düşünmeyi seven, hayal dünyası geniş, soğuk kanlı ve uzlaşmacı kişilerdir.



GRİ;
Alçak gönüllülüğü ifade eden, uzlaştırıcı ve denge unsuru olan bir renktir. Ciddiyet ve hareketsizliği çağrıştırır. Çoğu devlet kurumunda ağır basan renktir.
Gri rengi seven insanlar genellikle olaylardan uzak durmayı tercih ederler. Kuralcı, tutucu ve hareketsiz yanları ağır basabilir. Karamsarlık ve içe kapanıklığa da neden olabilir. Aktif ve dışa açık insanlar griyi bunaltıcı bulurlar.
Diplomatik ve ağır ortamlarda denge unsuru ve uzlaştırıcı olarak kullanılabilir. Kullanıldığı ortamlarda bunaltıcı bir havaya neden olabileceği için fazla tercih edilmeyen bir renktir. En iyisi tamamlayıcı renk olarak kullanmaktır.

Özetle;

Yeşil renk durgunluk verirken yanında kullanılan kırmızı ile etkisi azaltılabilir.
Parlak ve sıcak renkler her yerde kullanılmadıgı sürece yaratıcılık üzerinede etkisi daha çok olur.  Rengarenk boyanmış çalışma ortamları dikkat dağıtır.
Beyaz renk enerjinin dağılımın sağlar özellikler ana renklerle beraber kullnaıldığında (sarı, kırmızı ,mavi) bu dağılım daha kolay gerçekleşir ve çalışanı özgür kılar.
Pastel renklerin sakinlestirici etkisi fazladır. Konsantrasyonu yükseltmeye yardımcı olur.
Parlak renkler yaratıcılık, mat ve sakin renkler ise güvenirlilik ve süreklilik duygusunu arttırır.
Kırmızı yemek sektöründe tercih edilen bir renktir.
Larcivert otoritenin rengidir.
Yeşil yaratıcılık ve huzur verir.
Kahverengi hızı arttırır. Fast food sektöründe kullanılması bu yüzdendir.


SAKSI BOYAMA


   O kadar uzun süre değişik bir saksı aradım ki , sonunda dayanamadım aldım elime fırçayı, ne kadar becerebildim bilemiyorum ama yaparken çok mutlu olduğumu ve keyif aldığımı itiraf etmeliyim. İçlerine de çiçeklerimi yerleştirdim m tamamdır bu iş :)


 Sırada başka şeylerde var hadi bakalım daha yeni başlıyoruz...

İNANILMAZ PSİKOLOJİK GERÇEKLER



Google da arama ile bulamayacağınız psikolojik gerçekleri paylaşacağım simdi sizinle...

Öncelikle placebo etkisinin ne olduğunu açıklayarak başlayalım.

Plasebo etkisi, farmakolojik olarak etkisiz bir ilacın telkine dayalı bir etki ortaya çıkarma halidir.
İlaç vücuda ağız, burun veya enjeksiyon yolu ile verilebilir.
Aslında plasebonun fiziksel anlamda tedaviye yönelik bir gücü yoktur. Sahip olduğu tedavi gücünü tamamen hastanın verilen ilacın "işe yarayacak" ilaç olduğunu düşünmesinden alır. Plasebo tıbbın bilimsel olarak açıklayamadığı bir yöne "insanların istemeleri halinde kendi kendilerini iyileştirme gücü"ne yöneliktir.
1-      Uzman psikologlar placebo etkisinin alınacak herhangi bir ilaçtan daha başarılı olduğunu kanıtlamışlar.
2-      İnsanlar yiyecek ve uyku olmadan daha uzun yaşayabilirler.
3-      60 yaşında damak tadınızın yarısını kaybetmiş olacağız.
4-      Tükürükte çözülmeyen şeylerin tadını alamayız.
5-      Midemiz ve beynimiz sürekli temas halindedir. Bazı sıkıntılı durumların midemizi etkilemesi bu yüzdendir.
6-      İnternetin varlığından bu yana daha az insan dindar olduğunu iddea eder.
7-      Çiklet çiğnemek hafızanın güçlenmesine yardımcı olur, beyne fazla oksijen gitmesini sağlar.
8-      Mor rengin spesifik olarak ‘lavanta’ yatıştırıcı bir etkisi vardır. Bu yüzden yatak örtüsü olarak kullanılabilir.
9-      Kısa süreli bellek 20 sn süren sınırlı bir kapasiteye sahiptir. Ve aynı anda 5-9 madde saklayabilir.
10-  Kırmızı rengin herkesi daha fazla çekici hale getirdiği bilinir. Ama mavi giyen erkekler kadınlar tarafından daha cazip görünür.
11-  Çoğun insanın olaylardan önce olacakları tahmin etme eğilimi vardır.
12-  İnsan aklından günde ortalama 70.000 düşünce geçer.
13-  Bir davranışı alışkanlık haline getirmek 66 gün sürer.
14-  Bir insan sohbetinizin % 60 ın da sizinle göz teması kuruyor ise sohbetten sıkılmıştır. Bu oran %80 ise onun için çekici sinizdir. Oran %100 olduğunda sizi tehdit ediyor demektir.
15-  Aşırı stres beyin hücrelerinin yapısını ve işlevini değiştirebilir.
16-  Yapılan araştırmalar da görgü tanıklarına tamamlayıcı kelimeler kullanılarak yöneltilen sorular onların hatırladıklarını etkilediği hatta farklılaştırdığı görülmüştür.
17-  Bir rüyada düşme duygusu aslında beynin çok hızlı bir şekilde uykuya dalması ve ölüyor zannetmesi ile kendisine AED vermesi ile ortaya çıkar.
18-  Kötü bir ruh hali içersin de olduğunuzda sahte bir gülümseme bile sizin kendinizi daha iyi hissetmenizi sağlar.
19-  Erkeklerin çekici bulduğu kadınlar üreme için en uygun , sağlıklı bireyin göstergeleri olan  pürüzsüz ciltli, parlak büyük gözlü, pembe dudaklı ve parlak saçlı kadınlardır.
20-  Esnediğin zaman esneyen biri seni izliyor demektir.
21-  Beynimizin %10 u kullanabiliyor olduğumuz bir efsanedir. Aynı anda %35 ini kullanabiliyoruz.
22-  Güçlü bir odaklanmada insan beyni gözünün önünde olan şeyleri bile bloke eder. Buna seçici odaklanma denir.
23-  Bazı insanların diğerlerine göre daha duygusal olmalarının nedeni beyinlerinin daha fazla kimyasal üretmeleridir.
24-  Zeka genetik kökenlidir.
25-  Refleksler beyin tarafından değil omurilik tarafından kontrol edilir.
26-  Aile bireylerinin kokuları benzerdir. Bu yüzden birbirlerini çekici bulmazlar.
27-  Kırmızı cinsel çekici bir renk olmasının yanı sıra İnsanlarda saldırganlık uyandıran bir renktir.
28-  Beyinin içinde acı hissi yoktur. Bu yüzden hasta uyanıkken bile cerrahi müdahale yapılmasına olanak sağlar.

29-  Furnham ve Chamoro - Premuzic (2004 ) göre bazı kişilik özellikleri , kişinin akademik ortalamasının önemli belirleyiciler olabilir. İçe dönük açık fikirli olmayan insanlar istatisliklere göre daha yüksek ortalamaya sahiptirler.

9 Ocak 2014 Perşembe

BEDEN DİLİMİZ NE SÖYLER


Hepimizin bildiği gibi, iletişim toplumumuzda esastır.Teknolojideki gelişmeler modern dünyada iletişim  şeklini de değiştirdi. Bu teknolojik dünyada yüz-yüze iletişim ne kadar önemli olduğunu unutmak çok kolay. Yanlızca konuşmak ve haberleşmek değil sözsüz jestlerinde önemini unutmamak gerektiğini düşünüyorum. Bazen bir bakış bile kelimelere dökülemeyecek kadar çok şey anlatır bize...

Beden dili gerçekten kendi başına bir dildir. Hepimizin benzersiz kendine has tuhaflıkları ve alışkanlıkları vardır. Vücut dili sizin hakkınızda ne söylüyor? Ve  bazı işaretler ne anlama geldiğinin farkında olarak başkaları hakkında bilgi edinebiliriz. Ben vücut dilini tanımanın ve  bilinen bazı işaretler listelemenin eğlenceli olacağını düşündüm. Bir kişi konuşurken aldığımız bilgiyi yüzdelere bölecek olursak;

 
  •     Kişi aslında ne diyor 10%
  •     Ses tonu ve hızı 40%
  •     Vücut dili % 50

BAS

  •     Kişinin başını düşürmesi güven eksikliği sinyali olabilir. Çekingenlik ifadesidir.
  •      Kulağına dokunmak ve oynamak kararsızlık ifadesi olabilir.
  •     Tüm yüzü kapsamayan sadece dudaklar ile yapılan gülümseme sahte bir gülümsemedir.
  •     Kişinin başını yana eğmesi konu ile ilgilenmeye başladığı anlamına gelir. Bu hareketi hayvanlarda da gözleyebilirsiniz.
  •     Aşırı eğik baş sempati belirtisi olabilir.
  •     Başı öne eğmek ve gözleri kısmak olumsuz bir değerlendirme yapıldığının ifadesidir.
  •     Bir dinleyici basını sallıyor ise genelde ilgisi olduğu ve olumlu olduğu anlamına gelir.
  •     Ancak, aşırı başını sallamak ise dinleyicinin ilgisini kaybettiği ama kaba olmak istemediğini anlamına gelir.
  •     Kişinin burnuna dokunması tedirginlik veya ret cevabı alacağınız anlamına gelir. Aynı zamanda hem yalan söyleyen konuşmacı hem de karşıdakinin yalan söylediğini düşünen dinleyici tarafından kullanılabilir.
  •     Birine  doğru kişinin çenesini fırlatması nispet göstergesidir.
  •     Kişinin elini yanağına götürüp dinlemesi veya çenesini okşaması karar vermeye çalıştığının ifadesidir.

ÜST BEDEN

  •     Kişinin omuzlarını geri itmesi güç ve cesaret göstergesidir.
  •     Açık kollar iletişim / konuşmak için istekli olması anlamına gelir
  •     Katlanmış kollar diğer insanlarla  (veya çevreyle) arasında barikat kurduğunu iletişime kapalı olduğunu ve memnuniyetsizliği gösterir.
  •     Eller boynun arkasında birleştirmek, kendilerine güvenli veya bir konuda kendilerini baskın ya da üstün hisseden kişilere özgü bir harekettir. Bu hareketi aynı zamanda ‘her şeyi bilenler´ kullanır ve çoğu kişi bu hareketi sinir bozucu bulur.
  •   Kişinin parmağını sallaması saldırganlık belirtisidir.
  •   Boynuna dokunan birisi başkasının ne söylediğini hakkında ilgili ve endişeli olduğunu gösterir.
  •     Yukarı ve dışa doğru olan el hareketleri olumlu ve açık mesajlar verir.
  •     Avuç içi aşağıya doğru bakıyorsa bu sizi anında otoriter bir kişi yapar. Avuç için yukarıya bakıyor olması daha ılımlı bir etki yaratır. Avuç yumruk şeklinde kapalı ve ileriye uzatılan parmak konuşanın dinleyicisini figüratif olarak dövdüğü sembolik bir copa dönüşür.

ALT BEDEN

  •     Kalça üzerine ellerini koymak kadınlar için saldırganlık ifadesi iken erkekler için şevk ve eyleme hazır olduğunu gösterir.
  •     Yaslanmak (aynı zamanda düşündüren bir jest olabilir) güçlü hissediyor olduğunu göstermek için yapılır.
  •    Geniş bir duruş - Kişinin ayakları birbirinden uzak konumlandırılmış olması - daha fazla güç ve egemenlik anlamına gelir
  •     Bacaklar açık ve yarı oturur, ortamda güvenli hissedebilirsiniz.
  •     Çapraz bacak birçok şey anlamına gelebilir.


GÖZLER
  •     Gözlerin düşürmek korku, suçluluk ya da boyun eğme anlamına gelir.
  •     Kaşları düşürmek ve gözlerini kısarak bakmak söylenenlerin anlaşıldığı anlamına gelir.
  •     Konuşurken başka bir kişiye veya etrafa bakma güven eksikliği anlamına gelir.
  •     Başka bir kişinin gözlerinin içine doğrudan bakmak özgüven göstergesidir.
  •     Büyümüş gözler bir konu ya da kişiye ilgi gösterir.
  •     Birisine dik bakışlar agresiflik işareti veya kendini üstün görme belirtisi olabilir.
  •     Gözlerin hafif yukarıya kayması bir şeylerin anımsanmaya çalışıldığı anlamına gelir.
  •       Doğrudan yukarıya bakmak düşünce gösterir.





9 Mayıs 2013 Perşembe

Rüyalar Sır Olmaktan Çıkıyor...

Rüyalar Sır Olmaktan Çıkıyor...Brandmail
Rüyalarımızda yaşadıklarımız şimdiye kadar bizim küçük sırlarımızdı. Oysa bilim insanları bu gizemlerle dolu dünyaya da girmeyi başardılar. Artık gördüğümüz rüyaların detaylarına beyin tarama yöntemiyle ulaşılabiliyor.
Yazı: Ceren Öztuna       
Öncelikle hemen tedirgin olmanıza gerek yok. Rüyanızda minik bir test sürüşü yapmak amacıyla çaldığınız o milyonlarca dolar değerindeki spor otomobil ya da 'yanlışlıkla' işlediğiniz bir cinayet yüzünden kimse sabah kapınıza dayanmayacak. Şimdilik katılımcıların tam desteğiyle yapılan araştırmada rüyalar gerçek zamanlı olarak değil, her şey olup bittikten sonra analiz ediliyor. Yine de özellikle beyin aktivitelerinin incelenmesiyle zihinsel durumları çözümlemeye yönelik araştırma, özellikle bilim dünyası açısından oldukça ilginç bir gelişme. Böylelikle rüya üzerine yapılan çalışmalarda yeni bir döneme girilirken, insan deneyiminin en esrarengiz ve büyüleyici boyutlarından birisinin de kapıları aralanmış oluyor.

Bu dikkat çekici araştırma ise şimdiye kadar dünya çapında ilgi gören pek çok projeye imza atmış ATR'dan (Advanced Telecommunications Research Institute, Japonya), beyin üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan Yukiyasu Kamitani ve ekibine ait. Araştırmanın detaylarına girecek olursak, Kamitani ve arkadaşları ilk aşamada öncelikle üç kişiyi uyumaları için fRMI cihazına yerleştiriyorlar ve makinenin görüntülediği beyin aktivitelerini inceliyorlar. Beyin aktiviteleri aynı zamanda EEG elektrotlarıyla da takip edilen gönüllülerden rüya gördüklerine dair bir EEG sinyali alındığında, bu kişiler uyandırılıyor ve onlardan gördükleri şeyleri anlatmaları isteniyor.



Kısa bir açıklama için araya girmek gerekirse, teknik olarak "hipnagojik halüsinasyon" adı verilen bu süreç, aslında tam olarak uykuya dalmadan, uykuyla uyanıklık arasındaki zaman diliminde görülen imgeleri içeriyor. Kamitani ve ekibinin daha ileri aşamalarda ortaya çıkan REM uykusunda görülen rüyalar yerine, bu görüntüler üzerine odaklanmalarının nedeni ise tamamen zaman kazanmak. Araştırmanın bu aşamasında rüya raporlarından bir veri tabanı oluşturmak için gönüllüler birkaç günlük program boyunca en az 200 kez uyandırılıyor.

Deneyin ikinci aşamasına gelindiğinde devreye Kamitani ve ekibinin makine öğrenme algoritmalarına dayanarak geliştirdikleri görsel görüntü dekoderi giriyor. Dekoder, üç kişinin uyanık oldukları sırada, çok sayıda online veri tabanından seçilmiş yüzlerce görüntünün montajlanmış halini izlerken, beyin aktivitelerini kaydedecek ve bu aktiviteleri belirli modellere göre sınıflandıracak şekilde, her gönüllüye göre ayrı ayrı programlanıyor. Sonrasında araştırmacılar beyin aktivitelerinde tespit edilen farklı modellerden herhangi birini girerek, dekoderden hangi görüntünün ortaya çıkabileceğini tahmin etmesini istiyorlar.

Aslına bakılacak olursa bu tarz araştırmalar daha önce de yapılmış. Kamitani ve ekibinin ortaya çıkardığı sonuçları diğer çalışmalardan ayıran nokta ise dekoderin rüya sırasında ortaya çıkan beyin aktivite modellerini de içeriyor olması. Bu sayede katılımcıların rüyalarında gördükleriimgeleri doğru bir şekilde tespit etmek de mümkün oluyor. Ya da daha doğru bir biçimde ifade etmek gerekirse, gönüllü tarafından görülen şeyin cinsi saptanabiliyor. Yani kişinin rüyasında bir Maserati ile turladığı değil, ancak bir arabayı gördüğü tahmin edilebiliyor. Bununla birlikte dekoder şimdilik sadece ona araştırmacılar tarafından sunulmuş bazı seçenekler doğrultusunda çalışarak doğru cevaba ulaşabiliyor.

Kamitani'ye göre buldukları rüya çözümleme yöntemi hala oldukça ilkel. Ayrıca dekoderin şu an için herkese özel olarak geliştirilmesi gerekiyor. Yani başka bir insanın rüyalarının çözümlenebilmesi için araştırmacıların, o kişinin göreceği yüzlerce görüntü karşısında vereceği tepkilere göre yeni bir dekoder geliştirmesi şart.

Yine de gelinen noktada Kamitani ve ekibi tarafından yapılan araştırma, rüya bilimi açısından büyük bir adım. Renkleri, hareketleri ve duyguları çözümleyebilmek için teknolojinin kat etmesi gereken uzun bir yol olabilir ancak en azından rüya görme sürecinde ve uyanıkken ortaya çıkan beyin aktiviteleri arasında bir ilişki olduğu bu deneyle saptanmış gibi görünüyor.

19 Mart 2013 Salı

Doğanın
Matematiğe Katkısı Brandlive mart sayısından alınmıstır   
Gizemlerle dolu bilim dünyası her geçen gün bizi şaşırtmaya devam ediyor. Doğanın kendine düzen getirme çabasını ise çevremizde şekillenen her olguda görmek mümkün. Kim Meksika'nın bir kasabasından kalkan otobüslerin kaos teorisine ciddi katkılar yapabileceğini tahmin edebilirdi ki?
 
Yazı: Ceren Öztuna
Geçtiğimiz günlerde Wired internet sitesinde yayımlanan bir makale, doğanın matematikle olan uyumunu net bir şekilde ortaya koyuyor. Bu da nereden çıktı diyorsanız, öncelikle hikayenin çıkış noktasına gitmekte fayda var. Her şey bir Çek fizikçi olan Petr Šeba'nın Meksika'da bir otobüste bir adamın şoföre bir kağıt verip, karşılığında para aldığını görmesiyle başlıyor. Seba, bir süre sonra adamın bir önceki otobüsün duraktan ne zaman geçtiğini şoföre söyleyen bir 'casus' ağına bağlı olduğunu anlıyor. Şoför, aslında casus sayesinde bir önceki otobüsün duraktan ne zaman geçtiğini anlıyor ve aradan geçen zamanın kısalığına ya da uzunluğuna göre yavaş gitmeyi veya gaza basmayı seçerek biriken yolcuları topluyor. Buradan yola çıkan fizikçi, doğanın kendi kendine düzen kurma çabasının farkına vararak, bu sistemin kuantum kaos teorisiyle benzerliği üzerine kafa yormaya başlıyor.

Bu görevi yapan casuslarla birkaç diyalog girişiminden sonra onları çılgın bir fizikçi olduğuna inandıran Seba, birkaç tekila karşılığında onlardan bilgi almayı başarıyor. Otobüslerin duraklardan ayrılış zamanlarını belirten kağıtlar bilgisayarda incelendiğinde, ünlü fizikçinin şüpheleri de doğrulanmış oluyor. Çıkan sonuçlara göre şoförler arasındaki etkileşim sayesinde otobüsler arasında oluşan mesafe, kuantum fiziği deneylerinde gözlemlenen karakteristik bir şemayla örtüşüyor. Bilim insanlarıysa yaygın bir fenomen olan evrensellik ilkesinin matematiksel bir bağlantıdan kaynaklanabileceğine ve iklim değişikliklerinden internete kadar tüm kompleks sistemlerin bu bağlantıyla anlaşılabileceğine inanıyorlar.

Aslında çılgın profesörün deneyi evrensellik ilkesinin tüm hayatımızda geçerli olabileceğine dair ilk örnek değil. Biraz daha geriye gidersek, bu şablon aslında doğada ilk olarak 50'li yıllarda uranyum çekirdeklerinin enerji spektrumlarının analizi sırasında keşfedilmiş. Sonrasında sayı teorisyeni Hugh Montgomery, 1972 yılında aynı şablonun asal sayıların dağılımıyla ilişkili Riemann zeta fonksiyonunda ortaya çıktığını gözlemlemiş. İşte Krbálek ve Šeba'nın 2000 yılında Meksika otobüs sisteminde de ortaya çıkardığı bu şablon, son yıllarda özellikle donmuş deniz suyu ve insan kemiği gibi kompozit materyallerin spektral ölçümlerinde de tespit edilmiş.

Biraz daha ayrıntıya girmek gerekirse, bu sistemlerin her biri enerji seviyelerini, otobüs ayrılış saatlerini ya da sinyal hızları gibi verileri temsil eden, satın aldığımız ürünlerin üzerinde gördüğümüz barkodları andıran bir dizi spektruma yani sıralamaya sahip.

Bununla birlikte tüm spektrumlarda gözlemlenen ayırt edici yapı aynı. Veriler rastgele dağıtılmış gibi görünüyor, fakat birbirine komşu çizgiler birbirini itse de mesafeler arasında belirli bir düzen gözlemleniyor. İşte kesin bir formülle de açıklanabilecek, kaos ve düzen arasındaki bu denge, aynı zamanda matematiksel bir dizilimde ortaya çıkıyor. Bu formül aynı zamanda gelişigüzel sayılarla doldurulmuş bir matrisin sonuçları arasındaki uzaklığı da açıklıyor.



Bununla birlikte Harvard Üniversitesi matematikçilerinden Horng-Tzer Yau'ya göre üç yıl içinde çok önemli gelişmeler kaydedilmiş olsa da fiziksel sistemlerin neden gelişigüzel matrisler şeklinde ortaya çıktığı hala gizemini koruyor.

Gelişigüzel matrislerdeki evrensellik olgusunu araştıran bilim insanları, bu matrislerin neden her koşulda meydana geldiğini de araştırmışlar. Araştırmaya katılan matematikçilerden biri olan Yau ve arkadaşlarına göre çok sayıda sayısal dağılıma ve simetri kuralına uyabilecek bir çok matris çeşidi bulunuyor. Gelişigüzel matrislerin belirgin karakteristik özelliklerine bakılmaksızın yapılan araştırmalar, bu matrislerin özdeğer dağılımında bazı düzenli yapılara sahip olsalar da aynı kaotik özellikleri taşıdıklarını gösteriyor. İşte bu nedenle matematikçiler bu olguyu 'evrensellik' ilkesi olarak adlandırıyor. Tıpkı bir doğa kanunu gibi.

ani evrensellik prensibi aslında bir sistem kompleks bir yapıya sahip olduğunda ve bir spektrum oluşturacak şekilde birbirleriyle güçlü bir biçimde etkileşime girecek çok sayıda parçadan meydana geldiğinde ortaya çıkıyor. Hatta kuantum mekaniğinde simetriler kuramının temelini atmış olmasıyla ve atom çekirdeğinin yapısı üzerine yaptığı araştırmalarıyla tanınmış fizikçi Eugene Wigner'in hipotezine göre kristal yapılardan internete kadar tüm kompleks ve birbiriyle ilişkili sistemlerde evrensellik prensibini görmek mümkün. Bununla birlikte daha basit yapılarda tekil bileşenler sistemin tümü üzerinde çok daha büyük etkiler oluşturabiliyor. Kompleks sistemlerdeyse, tekil bileşenlerin etkisi çok fazla hissedilmiyor. Bir örnekle açıklamak gerekirse, tıpkı çok sayıda insanla dolu bir salonda tek bir insanın vereceği kararın, insanların geneli üzerinde etkili olmaması gibi. İşte bu nedenle Vu'ya göre kompleks sistemlerde matris şablonlarının diğer parametrelerini hesaplayarak, sistemin hesaplanan parametrelere göre davranıp davranmayacağını bu parametreleri kullanarak tahmin etmek mümkün. İşte bilim insanları son zamanlarda internetin yapısından, iklim değişikliği modellerine kadar çok sayıda karmaşık sorunu matematiksel kurallar çerçevesinde aydınlatmaya çalışıyor. Bununla birlikte çok sayıda matematikçi günümüzde hala bu karmaşık sorunun cevabını arasa da, bulabileceklerine dair bir garanti yok. Sonuçta hiç kimse Meksika'nın bir kasabasından kalkan otobüslerin kaos teorisiyle bağlantılı olabileceğini tahmin edemezdi. Fakat bilimin gizemi de tahmin edilemez ve sürprizlerle dolu oluşunda yatmıyor mu?

22 Ocak 2013 Salı

Bu ne hız....


Arkadaşlar dün Mavi Jeans in online alışveriş sitesinden verdiğim sipariş bu gün elime ulaştı... Bu kadar hızlı olacaklarını tahmin etmemiştim şaşırdım doğrusu, Üstelikte Kartuştan kazandığınız paraları anında indirim olarak kullanabiliyorsunuz. Tavsiye olunur. Maviden alına!!!
Alışveriş için tıklana...

MAVI ONLINE

14 Aralık 2012 Cuma

Rüyada Öğrenmek Mümkün!

brandmail aralık sayısı
BRANDMAIL ARALIK SAYISINDAN ALINMISTIR.
Uyku dünyasının sırları çözülüyor. Yapılan son
araştırmalaragöre beynimiz yarım kalan sorunları uyku
sırasında da çözmeyedevam ediyor ve rüya görürken
de öğrenmeye devam ediyoruz.
Yazı: Ceren Öztuna
Uyku dünyası, eski çağlardan beri insanoğlunun en çok
merak ettiği konular arasında. Öyle ki rüyaların anlamları,
gözümüzü kapadığımız andan itibaren önümüze açılan
gizemli evreneduyulan merak, günümüzde hala
psikiyatristlerin, din adamlarının, sosyologların,
nörologların, psikologların ve bilim insanlarının
bu konuya ilgi duymasına yol açıyor. Söz konusu
rüya olduğu zaman bazıları ona gizemli bir anlam
katarak, rüya sırasındagördüklerimizi geleceğe
yönelik bir işaret olarak algılarken;
bazılarıysa çok sayıda imajla dolu bu renkli
dünyayı bilimsel
açıdan açıklamaya çalışıyor.



Rüya görme sürecini bilimsel olarak açıklama
çalışmalarıysa, ilk olarak 1973 yılında başlıyor ve
Harvard Üniversitesi araştırmacılarından Allan
Hobson ve Robert McCarley,rüyaların REM uykusu
sırasında beyinde rastlantısal olarak
oluşan elektrik simülasyonları olduğunu açıklıyorlar.
Rüyaların öğrenme süreciyle ilişkisi ise ilk kez
İsrail'deki Rehovot Üniversitesi'nden Avi Karni
 tarafından ortaya atılıyor ve
Karni, REM uykusundan yoksun bırakılan bir kişinin bir
önceki sabah öğrendiklerini hatırlamadığını kanıtlayarak,
çığır açan bir teoriye imza atıyor.

Öyle ki son yıllarda uyku araştırmacılarının çoğu,
ruhsal karmaşaların, korkuların ve arzuların günlük
yaşantımızla bağlantılı olduğuna inanıyor. Rüyalar ile
öğrenme süreci arasındaki ilişkiye dair son araştırma ise
Massachusetts Teknoloji Enstitüsü'nden Matthew
Wilson'a ait. Düşünme yapısının ve içeriğinin, gördüğümüz
rüyaların içeriğiyle çok benzer olduğunu söyleyen
Wilson'a göre bunun nedeni, düşüncenin ve rüyanın
beynin aynı bölümünden üretilmesi. Araştırma bulguları,
gün içerisinde geçmişi, bugünü, geleceği ve insanın iç
dünyasınıbeyinde değerlendiren mekanizmanın gece rüya
görme süreci kapsamında da çalıştığını ortaya koyuyor.
İşte bu nedenle gördüğümüz rüyalardan aklımızda
kalanlar aslında iç
dünyamızın ve dolayısıyla rüyalarımızın bir sonucu.

Hafıza ve rüyalar arasındaki ilişkiye dair araştırma yapan
isimlerden bir diğeri de Beth Israel ve Harvard Tıp
Fakültesi'nde uyku uzmanı olarak görev yapan Erin
Wamsley.Yaptığı araştırmalarda daha gerçekçi rüyalar
gördüğümüz REM uykusundan çok, genellikle bölük
pörçük rüyalar gördüğümüz REM dışı uyku evresine
odaklanan Wamsley de rüyaların öğrenme sürecinde
etkili olduğuna inanan isimlerden. Hatta Wamsley
ve meslektaşları tarafından
yapılan bir deney de bu savı kanıtlar nitelikte.

Deney, uyumadan birkaç saat önce bilgisayarda labirent
oyunu oynayan ve REM dışı uykuda bu oyunu gören
deneklerin, oyunla bağlantılı bir rüya görmeyenlere kıyasla
performanslarının arttığını ortaya koyuyor. Bununla birlikte
uyanıkken labirent oyunu hakkında fikir yürütenlerde
herhangibir performans artışı gözlenmiyor.

Wamsley tarafından gerçekleştirilen deney daha çok REM
dışı uykuya odaklansa da Matthew Wilson gibi isimlerin
yaptığı diğer araştırmalar da göz önüne alındığında, öğrenme
sürecinin aslında uykunun her aşamasında devam ettiğini
söylemek mümkün.



Kaldı ki Matthew Wilson'un fareler üzerinde yaptığı bir başka
deney de aynı sonucu ortaya çıkarıyor. Beynin sağ ve sol
yanındaki öğrenmeyi sağlayan nöronların faaliyetlerini
belirlemek amacıyla farelerin beyinlerine kıldan ince
elektrotlar yerleştiren Wilson, fareleri gerçek bir
labirente koyarak, onların çıkma mücadelesi sırasında
sergiledikleri beyin faaliyetlerini inceliyor.
Ardından fareleri derin uyku sırasında
da gözlemleyen Wilson, nöron hareketlerinden labirentte
yaşanan deneyimin tekrarlandığını görüyor. Böylelikle
farelerin gündüz öğrendiklerini uykularında gözden
geçirdiğini saptamış oluyor.

Bu deneylerden çıkan sonuca göre, beynimiz yarım kalan
sorunları uyku sırasında da çözmeye devam ediyor ve
rüya görürken de öğrenmeye devam ediyoruz. Kim bilir,
belki gelecekte bilimin yardımıyla rüyalarımızı hızlı ve
etkili bir öğrenme metodu olarak da kullanmaya başlar;
birçok sorunumuzun çözümünü uykudayken hallederiz.

9 Kasım 2012 Cuma

'Kayıp uydu Ay'ın içinde saklı'



 Ntv bilim haberlerindeki bu yazıyı okuyunca Haruki Murakami nin 1Q84 romanı geldi aklıma
Son zamanlarda kafa dağıtmak için okuduğum kitaplardan biri... Bilim kurgu , paralel evrenler, mistik güçler ilginizi çekiyorsa tavsiye ederim...
Kitap biraz fazla kalın ama sürükleyici

 

 

İşte o yazı;

ntv bilim haberleri

'Kayıp uydu Ay'ın içinde saklı'

NASA, Ay’ın alt katmanlarında saklı olan sırları ortaya çıkarabilmek için 2011’in sonlarında GRAIL görevini başlattı. Gök bilimciler, Dünya’nın bir zamanlar iki uyduya sahip olduğunu ve yapılacak araştırmalar kapsamında kaybolan diğer uydunun izine Ay'ın karanlık yüzünde rastlanabileceğini düşünüyor.


 
Dünya’nın bir zamanlar yörüngesinde iki uydu bulundurduğu ve geceleri gökyüzünü iki ‘Ay’ın aydınlattığı düşüncesi, bir varsayım olmayabilir. GRAIL projesinin araştırmacılarından, Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde gök bilimci olan David Smith, “Dünya’nın geçmişte iki uyduya sahip olduğunu düşünmek heyecan verici bir düşünce... GRAIL ile Dünya-Ay sisteminde kafaları karıştıran bulgulara cevap bulabiliriz. Ay, tuhaf bir şekilde asimetrik bir doğaya sahip. Dünya’ya yakın ve uzak olan bölgeleri birbirinden çok farklı” dedi.
Ay’ın Dünya’ya yakın olan, yani evimize bakan tarafı, antik ve sertleşmiş lav ‘denizleriyle’ kaplı. Bu yumuşak yüzeye kıyasla, Ay’ın Dünya’ya uzak olan kısmı dağlık, yüksek bir araziden oluşuyor. Gök bilimciler, uzun yıllar Ay’ın iki yüzü arasındaki farklılığın nedenlerini çözemedi. California Üniversitesi’nde gök bilimci olan Martin Jutzi ve Erik Asphaug tarafından öne sürülen iki uydu teorisi ise Ay’ın çözülemeyen tuhaflığını açıklamaya çalışan en son girişimlerden biri.
“DEV GÖK CİSMİSYLE ÇARPIŞTI”
Gök bilimciler, Dünya’nın dört milyar yıl önce Mars büyüklüğündeki bir gök cismiyle çarpıştığını ve çarpışma sonrası ortaya çıkan kozmik enkazın Ay’ı oluşturduğunu düşünüyor (Mars’ın büyüklüğü Dünya’nın yarısı, Ay’ın ise iki katı kadar). Jutzi ve Asphaug, yaşandığı kabul edilen bu çarpışmada aslında bir değil, iki uydu oluştuğunu savunuyor. Ay’dan daha küçük olan ikinci uydu, Dünya’nın yörüngesinde, Ay’ın önünde veya arkasında bir konum elde etmiş olabilir.


David Smith, “Normalde bu tür uydular oluşmalarından kısa bir süre sonra tek bir kozmik cisim haline gelir... Ancak yeni teoriye göre, ikinci uydu Dünya-Ay sistemindeki Lagrange noktalarından birinde konumlandı” dedi.
Lagrange noktaları, iki kozmik cismin ortak yerçekimsel kuvvetleriyle kendi yörüngelerinde oluşturdukları beş yörünge noktasını temsil ediyor. Sistemdeki diğer gök cisimleri, bu beş noktadan birinde yörüngede kalacak şekilde merkezi bir kuvvetle konumlanıyor.
Ancak Lagrange noktalarında bulunan bir gök cismi, sonsuza kadar burada sabitlenmiyor. Buradan yola çıkan Jutzi ve Asphaug, ikinci uydunun bir süre sonra konumunu terk ederek Ay’la çarpıştığını düşünüyor. Çarpışmanın düşük hızda gerçekleştiği ve büyük bir krater oluşturmadığı, tersine, küçük uydunun Ay’ın uzak yüzündeki dağlık alanları ortaya çıkardığı düşünülüyor.
GRAIL SIRRI ÇÖZEBİLİR
Ay’ın etrafında uçan ikiz GRAIL uzay araçları, Ay’ın yerçekimi alanı hakkında çok detaylı ölçümler yapıyor. GRAIL uzay araçları böylece, “Ay’ın içini görüyor” ve gök cisminin iki ayrı yüzü arasındaki farkı ortaya çıkarmaya çalışıyor.
Yapılan ölçümler, Ay’ın içindeki materyallerin dağılımı hakkında bilgiler sunacak, böylece Ay’ın iki farklı kısmındaki Yerkabuğu ve Manto’sundaki farklılıkları ortaya koyacak. Eğer, Ay’ın uzak olan kısmındaki Yerkabuğu materyali, yakın kısmındakinden farklı çıkarsa, iki uydu teorisini destekleyen bulgular elde edilmiş olacak.
GRAIL uydularına ait bir çizim.

YAPBOZUN TEK BİR PARÇASI
Ancak Dünya’nın bir zamanlar iki uyduya sahip olduğu teorisini doğrulamak için, gök bilimciler Ay’ın yüzleri arasındaki farklılıkları ortaya koymanın ötesine gitmek zorunda. NASA’nın Lunar Reconnaissance Orbiter (Yörünge Keşif Aracı), Ay’ın topografyası hakkında bugüne kadar birçok bilgi sundu. Gök bilimciler ayrıca Ay’ın yüzeyindeki kimyasal özellikleri içeren verileri ve Apollo görevlerinde elde edilen sismik verileri de kullanacak.
MIT’de akademisyen olan Smith, tüm bu bilgilerin çok önemli olduğunu ancak asıl yapılması gerekenin Ay’ın karanlık yüzüne bir yolculuk olduğunu belirtti. Smih, “Oraya gidip kayalardan örnek almak gerekli... Bir zamanlar ikinci bir uydu var ise onun Ay’ın üçte biri kadar olduğunu tahmin ediyoruz. Bu yüzden çarpışmadan sonra daha hızlı soğudu, Ay’ın karanlık yüzüne kayalar saçtı ve oradaki dağları oluşturdu” dedi. 

Bu ne allah aşkına yawwww...

Son zamanlarda gördüğüm bu tırnak yüzüğü modasına ayrı bi kıl oldum, nedense bana çok itici geldi...hangi parmağınla hareket çekiyorsan onamı takıyorsun bilemiyorum tabi ama bende o hissi uyandırdı
herşeye ok hacıda bu olmamış bence..