Hürriyet

31 Ekim 2012 Çarşamba

Amasradan enterasan kareler :)

Amasrada gördüğüm ilginç çiçek saksılarını paylaşmak istedim gerçekten sıradışı, portakal sıkacagı, ayakkabı, elektirikli süpürge :) bu karelerden birinide safranbolunun yörük köyünde rasladım onuda safranbolu yazımda görebilirsiniz :)

haaa birde köçekleriyle ünlüymüş amasra yazmadan geçemiyeceğim... biri bizi buldu :) valla ne yalan söylüyeyim gercekten iyi kıvırtıyordu...

30 Ekim 2012 Salı

Amasra , CANLI BALIK

Bayram tatilini fırsat bilip Amasra ve Safranbolu kaçamağı yaptık, Amasra ya giderken hayalimde tabi ki balık yemek vardı ama bu kadar lezzetli olcağını hayal bile edememiştim :) Her öğünümü balık yiyerek geçirdim desem yalan olmaz...


Canlı balık (Mustafa amcanın yeri) Yörenin meşhur balıkçısıymış, oraya vardığımızda öğrendim.
Rezervasyonsuz gidildiğinde yer bulmak gerçekten mümkün değil. Yanında sağında solunda bir sürü balık restoranı olmasına rağmen onlar boşken Canlı balıkta yer kuyruğu olması da inanılmaz birşey. Yediklerimize gelince ;
Bizi güzel bir amasra salatası karşıladı, hem sunumu hemde lezzeti muhteşemdi, salatanın içine turşunun yakışacağını hiç düşünmezdim ama bundan sonra evdeki salatalarımda da deneyeceğim :)


 Hamsi ve kalamar siziii hammm yaparım, her ikisi de çok lezzetliydi, buranın meşhur balığı mezgit tava imiş ama biz hamsi, lüfer ve tekir tercih ettik hepsi birbirinden lezzetli ve taze geldi...
ve üzerine tatlı olarak ikramları ballı manda yoğurdu...




23 Ekim 2012 Salı

Yaşamlarını sevmeyen insanlar işlerini hayatları haline getirir...

Bu kareyi gördüğümde tek bişey geldi aklıma beni yakından tanıyanlar ne demek istediğimi anlayacaklardır :) Ha bide işlerini köşe başındaki aile bakkalına çevirenleride unutmamak lazım , sen eve gidemiyorsannn aileni işe getir :)))))

Eldivenden ayıcık yapımı...







11 Ekim 2012 Perşembe

PARALEL EVRENLER (Brandmaillife ekim sayısından alınmıstır...)

Paralel Evrenler:
Gerçek mi Yoksa Bilim Kurgu mu?   
İçinde bir başka 'siz'in farklı gerçeklikler yaşadığı, çok sayıda paralel evrenden oluşan bir kainat düşünün. Bu evrenlerden her birinin kendi fizik kurallarına sahip olduğunu hayal edin... Gerçekleşmesi imkansız bir bilim kurgu filmi gibi mi görünüyor? Ya gerçekten doğruysa...
Yazı: Ceren Öztuna        
Kendimizi son derece çaresiz hissettiğimiz anlarda, olayların tam tersi yönde işlediği bir evrenler bütünü fikri, aslında kulağa oldukça hoş geliyor. İşte bu nedenle günümüzde pek çok kişi henüz gerçekliği tam olarak kanıtlanamamış bu teoriye inanıyor. Öyle ki bu konu çok sayıda filme, diziye ve kitaba ilham verdi ve vermeye de devam ediyor. Yıllar boyunca paralel evren fikri üzerine kalem oynatan çok sayıda bilim kurgu yazarıyla tanıştık. Oysa paralel evren teorisinin bilimsel temelini kanıtlamaya çalışan bilim insanlarının sayısı hiç de az değil. Hatta Paralel Evrenler kavramına ilk el atan kişinin Albert Einstein olduğu düşünülürse, bu felsefenin uzun zamandır bilim dünyasının kafasını kurcaladığı bir gerçek.

Einstein-Rosen Köprüsü

Einstein'in yer çekimi, uzay ve zaman kavramlarını ele alan Genel Görelilik teorisinde paralel evrenleri birbirine bağlayan ''köprü''lerden söz ediliyordu. Einstein'in teorisine göre birbirine değmeyen bu evrenler, aslında kara delikler aracılığıyla birbirine bağlanıyordu. Üç boyutlu evrenimizde bu türden çok sayıda karadelik tüneli bulunduğunu vurgulayan Einstein, aynı zamanda bu tünellerin dördüncü boyuta açıldığına da inanıyordu. İşte çoğu bilim kurgu yazarının hikayelerinde yer alarak, uzay yolcularının diğer evrenlere geçmelerine izin veren, Kontak filminden de tanıdığımız ünlü ''Einstein-Rosen'' köprüsü, Einstein'in karadelik kuramı sonucu ortaya çıkmıştı.



Kuantum Etkisi

Tabii Einstein'in ortaya attığı fikirler ilerleyen yıllarda birçok kişinin bu alana ilgi duymasına ve yönelmesine neden oldu. Bunlardan biri de Princeton Üniversitesi öğrencisi Hugh Everett III idi. Everett'in 1954 yılında geliştirdiği Çoklu Evren fikri, çok sayıda kuantum fizikçisinin konu üzerinde çalışmasına vesile oldu. Everett bizimkine benzeyen ve yaşadığımız evrenle bağlantılı çok sayıda paralel evren olduğuna inanıyor; yaşadıklarımızın diğerlerinde farklı sonuçlara sebep olabileceğini savunuyordu. Hatta Everett'e göre yaşadığımız dünyada soyu tükenen türlerin, diğerlerinde evrimlerini tamamlayarak yaşamaları da ihtimal dahilindeydi. O yıllarda bu fikrin gerçekdışı ve komik olduğunu, hatta Everett gibi genç ve geleceği parlak bir fizikçinin böyle bir teoriyle kariyerini riske attığını düşünenler kesinlikle olmuştur. Fakat genç fizikçi aslında teorisini son derece bilimsel bir temele, kuantum fiziğine dayandırıyordu. Everett'in 'çoklu dünya' tanımı ilerleyen yıllarda bilim dünyasında geliştirilerek, 'alternatif evrenler' ya da 'paralel dünyalar' tanımlamalarıyla birlikte kullanıldı.

Paralel Evren Düzeyi


Konuya ilgi duyan bir başka isim de ünlü kozmolog Max Tegmark oldu. Tegmark, başka evrenlerin varlığının kozmolojik gözlemlerle doğrudan ilişkili olduğunu savunarak, ortaya çıkan bilimsel tanımlamalardan 'paralel evren düzeyleri' adını verdiği bir sınıflama oluşturdu.

Bu sınıflamaya göre 'açık çoklu evren' olarak adlandırılan ilk düzeyde, sonsuz büyüklükteki uzay boşluğunda tıpkı Dünya'ya benzeyen başka gezegenlerin var olabileceği ve bunlardan bazılarında -basitçe açıklamak gerekirse - olayların tıpkı Dünya'daki gibi gerçekleşeceği varsayılıyor. Fakat kozmik vizyonumuz, ışık hızıyla sınırlı olduğu için diğer evrenleri görebilmemize imkan yok.

Andre Linde'nin köpük kuramına dayanan ikinci düzeydeyse, kaotik genişleme nedeniyle biz ve diğer evrenler arasındaki boşluğun ışık hızından daha hızlı bir şekilde genişlediği; bu nedenle öteki canlı alanların başka boyut ve parçacık tanımları olabileceği düşünülüyor.

Kuantum mekaniği kuralları çerçevesinde geliştirilen üçüncü düzey konuya farklı bir açıdan yaklaşarak, birbirine tıpatıp benzeyen çoklu evrenlerin farklı hallerde var olabileceğini savunuyor. Fakat şu an Hugh Everett'in tanımlamasının dahil olduğu bu düzey, paralel evrenlerin en çelişkili ifadesi olarak kabul ediliyor.

Stephen Hawking'in ''M-teorisi'' nin yer aldığı dördüncü düzey ise 'mükemmel birlik' kuramı adını alıyor ve matematiksel doğrulukların önemine dayanıyor. Hawking'in insan aklının nihai zaferi olarak tanımladığı bu teori aynı zamanda tüm teorilerin anası olarak kabul ediliyor ve ''M'' harfiyle (magic, mysterious, mother) açıklanıyor.

Her Şeyin Teorisi

Stephen Hawking'in içinde eşizlerimizin olduğu fantastik bir ''hiper uzay'' ın kapılarını açan evren teorisine göre biz burada yaşantımızı sürdürürken, başka ihtimaller dahilinde diğer evrenlerde var olabiliriz. Yani siz bu yazıyı okurken, eşizleriniz bu yazıyı okumaktan vazgeçip, mutfağa bir şeyler atıştırmaya gitmiş ya da tıpkı sizin gibi bu
yazıyı okumaya devam ediyor olabilirler. Bir başka deyişle yaşadığımız evrenin ilk ve tek evren olmadığı gerçeğiyle karşı karşıyayız ve Hawking de bu durumu şu sözlerle açıklıyor: ''Görülebilir evrenimizin dışında, eşizlerimizin olduğu, iç içe geçmiş sonsuz sayıda evrenler var.'' Kısacası gerçekten iç içe geçmiş, birbirini şekillendiren ve birbirine paralel çok sayıda evrenin olduğu sonsuz bir uzayın minik bir kesitinde yaşıyor olabiliriz. Hawking'e göre evrende var olan 11 boyutun algılanamamasının en büyük sebebi, Büyük Patlama'dan sonra, üç tane uzaysal boyut (uzunluk, genişlik, yükseklik) dışında kalan yedi boyutun konumlarını değiştirmeden, sarılı biçimde kalması. Oysa bu yedi boyutlu yumak, aslında evrenin her noktasında mevcut. Hawking'in M teorisi ise evrenin iki boyutlu bran'larla kaplı olduğu fikrine dayanıyor. Tıpkı frizbi plakları gibi hiper uzay içinde oradan oraya uçan bu üç boyutlu branlar, farkında olmadan dört ya da beş boyutlu bir uzaya girebiliyorlar.

Bu da şu anlama geliyor: Aslında üç boyutlu dünyamızda gerçekleşen her şey, belki daha yüksek boyutlu bir dünyanın ürünü. Belki de biz ölümlüler sadece paralel bir dünyanın zavallı yansımalarından ibaretiz. Tıpkı bir bilgisayar oyunu için geliştirilmiş oyuncular gibi... Hatta belki de Hawking'e eşlik eden evrenbilimci Alexander Vilekin'in söylediği gibi uzayda gerçekten de Elvis Presley'nin hala yaşadığı paralel evrenler olabilir.

Sonuç olarak bu teorilerin çoğu, oldukça sağlam bilimsel temellere dayanıyor olsalar bile henüz kesinleşmiş bir bulgudan söz etmek imkansız. Belki de hepimiz tıpkı Matrix'in Neo'su gibi sadece zihnimizin tezahürü olan sanal bir dünyada yaşıyoruz. Kim bilir?...http://www.brandmaillive.com/2012/10/sayi_57/paralelevren.html
     
 
  

Müziği görebilirsiniz...

Brandmaillive dan alınmıstır...

http://www.brandmaillive.com/2012/10/sayi_57/muziginfotografi.html

Dünya Değişiyor... Bildiğiniz Herşeyi Unutun...
Müziği Görebilirsiniz
Müziği görünür kılan; Cymascope... Eğer gözlerimiz müziği görebilseydi; onun dalgalanmalardan çok balonsu, muhteşem hologramatik ve parıldayan motiflerden oluşan bir görüntüsü olduğunu görebilirdik. Artık bu mümkün... Cymascope makinasıyla müziği, sesleri ve tınıları görüntüleyebiliyoruz. Cymascope sayesinde elde ettiğimiz görüntü; küre görünümü bir anda ortaya çıkıyor; armonik sesli kemanın çıkardığı müthiş karmaşık ve fantastik görüntüsünün fotoğrafı...
Yazı: Pınar Efe
"Cymatics" ses ve titreşimleri görünür kılan bilim dalı... NASA'nın da gezegenlerin seslerini dinlemede kullandığı "Cyma Scope" tınıları görüntülüyor.

Yüzyıllardır müzikolojistler ve bilim adamları ses titreşimleriyle sıvılarla, kumla farklı araçlarla değisik deneyler yaptı, fakat yeni buluş cymascope keşfi devrim yaptı. Aslında ilk Cymatik kumlarla yaptığı deneylerle bilinen kişi Leonardo da Vinci idi. O günden bugüne pekçok uzman ve bilimadamı bu konu üzerine araştırmalar yaptı ise de "Cymatik" araştırmalarını günümüz teknolojisine taşıyan ve günümüzde yeni bir çığır açan "sound-made-visible- konseptini geliştiren ve bilimselliğini kanıtlayan iki bilim adamı var. Cymascope bulusun mimarları, İngiliz Akustik Mühendisi John Stuart Reid ve Amerikalı araştırmacı müzik adamı Erik Larson sayesinde artık ses ve titreşimleri görsel olarak tanıtabileceğiz.



İlk çalışmalara 2002'de başlayan John Stuard ve Erik Larson ekibi deneyleriyle halen bu yeni bilim aracını geliştirme çalışmalarına devam ediyorlar.

Deney aracını basit bir şekilde ifade edersek; Bir çesit kova içine doldurulmuş extra saf arıtılmış su ve üzerinde kauçuktan yapılma süzgeç niteliğinde bir zar var.

Müziği başlattığımızda Cymascope aletinin üzerinde müziğin görüntüsü beliriyor ve fotoğraflıyoruz. Düşük frekanslardan yüksek frekanslara geçişin işitsel tayfı suyun alt ve üst kısmında 3D küreye benzer bir görüntüye sahip oluyor.

Hala gelişim içinde olan bu teknolojiyle Pink Floyd'un "Welcome to Machine" adlı parçası objektiflendi. Müziğin görüntülerini izleyebilirsiniz.

Cymascope insan seslerini de fotoğraflıyor... Her insanın sesi ayrı görüntü veriyor. Cymascope her bir kişinin vücut kimyasına eş değer sesini kendine ait küresel geometrik şekillerle kendini gösteriyor. Benzersiz bir görüntü ortaya çıkıyor, aynı parmak izi gibi... Cymascope 2010 yılından beri NASA araştırmalarında gezegenlerin seslerini dinlemede kullanılıyor. Aynı zamanda National Geographic Cymascope'u yunusların seslerini ve dillerini anlamak ile ilgili araştırmalar yapıyor.


Dünya Değişiyor... Bildiğiniz Herşeyi Unutun...
Müziği Görebilirsiniz
Müziği görünür kılan; Cymascope... Eğer gözlerimiz müziği görebilseydi; onun dalgalanmalardan çok balonsu, muhteşem hologramatik ve parıldayan motiflerden oluşan bir görüntüsü olduğunu görebilirdik. Artık bu mümkün... Cymascope makinasıyla müziği, sesleri ve tınıları görüntüleyebiliyoruz. Cymascope sayesinde elde ettiğimiz görüntü; küre görünümü bir anda ortaya çıkıyor; armonik sesli kemanın çıkardığı müthiş karmaşık ve fantastik görüntüsünün fotoğrafı...
Yazı: Pınar Efe
"Cymatics" ses ve titreşimleri görünür kılan bilim dalı... NASA'nın da gezegenlerin seslerini dinlemede kullandığı "Cyma Scope" tınıları görüntülüyor.

Yüzyıllardır müzikolojistler ve bilim adamları ses titreşimleriyle sıvılarla, kumla farklı araçlarla değisik deneyler yaptı, fakat yeni buluş cymascope keşfi devrim yaptı. Aslında ilk Cymatik kumlarla yaptığı deneylerle bilinen kişi Leonardo da Vinci idi. O günden bugüne pekçok uzman ve bilimadamı bu konu üzerine araştırmalar yaptı ise de "Cymatik" araştırmalarını günümüz teknolojisine taşıyan ve günümüzde yeni bir çığır açan "sound-made-visible- konseptini geliştiren ve bilimselliğini kanıtlayan iki bilim adamı var. Cymascope bulusun mimarları, İngiliz Akustik Mühendisi John Stuart Reid ve Amerikalı araştırmacı müzik adamı Erik Larson sayesinde artık ses ve titreşimleri görsel olarak tanıtabileceğiz.



İlk çalışmalara 2002'de başlayan John Stuard ve Erik Larson ekibi deneyleriyle halen bu yeni bilim aracını geliştirme çalışmalarına devam ediyorlar.

Deney aracını basit bir şekilde ifade edersek; Bir çesit kova içine doldurulmuş extra saf arıtılmış su ve üzerinde kauçuktan yapılma süzgeç niteliğinde bir zar var.

Müziği başlattığımızda Cymascope aletinin üzerinde müziğin görüntüsü beliriyor ve fotoğraflıyoruz. Düşük frekanslardan yüksek frekanslara geçişin işitsel tayfı suyun alt ve üst kısmında 3D küreye benzer bir görüntüye sahip oluyor.

Hala gelişim içinde olan bu teknolojiyle Pink Floyd'un "Welcome to Machine" adlı parçası objektiflendi. Müziğin görüntülerini izleyebilirsiniz.

Cymascope insan seslerini de fotoğraflıyor... Her insanın sesi ayrı görüntü veriyor. Cymascope her bir kişinin vücut kimyasına eş değer sesini kendine ait küresel geometrik şekillerle kendini gösteriyor. Benzersiz bir görüntü ortaya çıkıyor, aynı parmak izi gibi... Cymascope 2010 yılından beri NASA araştırmalarında gezegenlerin seslerini dinlemede kullanılıyor. Aynı zamanda National Geographic Cymascope'u yunusların seslerini ve dillerini anlamak ile ilgili araştırmalar yapıyor.
12 Piyano Tuşu

12 piyano tuşunun yani notalarının çıkardığı ses ilk kez görüntülendi! Piyano çalınırken notalarını görüntüleyebilen yeni cihaz CymaScope yeni bir fizik dalı mı oluşturuyor? Akustik fizik, Cymascope aletinin çıkardığı görüntüler, fotoğraflarla karelendiriliyor. Yeni Zelandalı Grafik Sanatçısı, Ressam Shannon Novak "Relative Major and Minor Triads" adını verdigi, Avusturalya'da açtığı sergide; Cymascope aletini kullanarak yeni bir araştırma gercekleştirdi. Piyano tuşlarını her vurulan saniyede fotoğraflıyor ve her bir tuş ayrı güzellikte küresel görüntüler veriyor. Bu görüntüleri video kamerayla birleştirdiğinde her bir notanın nasıl geometrik şekillerle başkalaşıp yeni bir görüntü formuna geçiş yaptığını görüntülüyor.

Sanatçı Novak Cymascope cihazının piyano tuşlarının çıkardığı ses görüntülerinden elde ettigi görüntülerden ilham alarak her bir notayı ve birbirleriyle etkileşimlerini tuvale geçirdi. 12 resimlik bir çalışma meydana getirdi. Her bir notanın görüntüsünün kendine ait tek ve mükemmel görüntüler verdiğini kanıtladı ki bu farklılıklar, kulaklarımızın bile kolay ayırdedemeyeceği farklar... Notaların birbirlerine geçiş armonileri her seferinde farklılık gösteriyor, tahmin edilen birbirini izlemiyor. Fotoğraf makinesi ile görüntülediğimizde küresel bir form içinde, geometrik ses görüntüleri ortaya çıkıyor. Herbir "bubble" saatte 700 mil yapıyor, görüntüleri her bir saniyeye böldüğümüzde her bir görüntünün matamatiksel formülleri olduğunu görüyoruz. Matematiksel formüleri olanltıgen, sekizgen, ongen, 12 yüzlü gibi çok köşeli geometrik şekiller meydana cıkıyor. Ortaya çıkan her bir şeklin ses oktavı olarak matematiksel formülü var. Aslında her çıkan görüntü kendine özgü bir sanat eseri gibi... Matematiksel ve açıklanamaz güzellikte...