Hürriyet

11 Ekim 2012 Perşembe

PARALEL EVRENLER (Brandmaillife ekim sayısından alınmıstır...)

Paralel Evrenler:
Gerçek mi Yoksa Bilim Kurgu mu?   
İçinde bir başka 'siz'in farklı gerçeklikler yaşadığı, çok sayıda paralel evrenden oluşan bir kainat düşünün. Bu evrenlerden her birinin kendi fizik kurallarına sahip olduğunu hayal edin... Gerçekleşmesi imkansız bir bilim kurgu filmi gibi mi görünüyor? Ya gerçekten doğruysa...
Yazı: Ceren Öztuna        
Kendimizi son derece çaresiz hissettiğimiz anlarda, olayların tam tersi yönde işlediği bir evrenler bütünü fikri, aslında kulağa oldukça hoş geliyor. İşte bu nedenle günümüzde pek çok kişi henüz gerçekliği tam olarak kanıtlanamamış bu teoriye inanıyor. Öyle ki bu konu çok sayıda filme, diziye ve kitaba ilham verdi ve vermeye de devam ediyor. Yıllar boyunca paralel evren fikri üzerine kalem oynatan çok sayıda bilim kurgu yazarıyla tanıştık. Oysa paralel evren teorisinin bilimsel temelini kanıtlamaya çalışan bilim insanlarının sayısı hiç de az değil. Hatta Paralel Evrenler kavramına ilk el atan kişinin Albert Einstein olduğu düşünülürse, bu felsefenin uzun zamandır bilim dünyasının kafasını kurcaladığı bir gerçek.

Einstein-Rosen Köprüsü

Einstein'in yer çekimi, uzay ve zaman kavramlarını ele alan Genel Görelilik teorisinde paralel evrenleri birbirine bağlayan ''köprü''lerden söz ediliyordu. Einstein'in teorisine göre birbirine değmeyen bu evrenler, aslında kara delikler aracılığıyla birbirine bağlanıyordu. Üç boyutlu evrenimizde bu türden çok sayıda karadelik tüneli bulunduğunu vurgulayan Einstein, aynı zamanda bu tünellerin dördüncü boyuta açıldığına da inanıyordu. İşte çoğu bilim kurgu yazarının hikayelerinde yer alarak, uzay yolcularının diğer evrenlere geçmelerine izin veren, Kontak filminden de tanıdığımız ünlü ''Einstein-Rosen'' köprüsü, Einstein'in karadelik kuramı sonucu ortaya çıkmıştı.



Kuantum Etkisi

Tabii Einstein'in ortaya attığı fikirler ilerleyen yıllarda birçok kişinin bu alana ilgi duymasına ve yönelmesine neden oldu. Bunlardan biri de Princeton Üniversitesi öğrencisi Hugh Everett III idi. Everett'in 1954 yılında geliştirdiği Çoklu Evren fikri, çok sayıda kuantum fizikçisinin konu üzerinde çalışmasına vesile oldu. Everett bizimkine benzeyen ve yaşadığımız evrenle bağlantılı çok sayıda paralel evren olduğuna inanıyor; yaşadıklarımızın diğerlerinde farklı sonuçlara sebep olabileceğini savunuyordu. Hatta Everett'e göre yaşadığımız dünyada soyu tükenen türlerin, diğerlerinde evrimlerini tamamlayarak yaşamaları da ihtimal dahilindeydi. O yıllarda bu fikrin gerçekdışı ve komik olduğunu, hatta Everett gibi genç ve geleceği parlak bir fizikçinin böyle bir teoriyle kariyerini riske attığını düşünenler kesinlikle olmuştur. Fakat genç fizikçi aslında teorisini son derece bilimsel bir temele, kuantum fiziğine dayandırıyordu. Everett'in 'çoklu dünya' tanımı ilerleyen yıllarda bilim dünyasında geliştirilerek, 'alternatif evrenler' ya da 'paralel dünyalar' tanımlamalarıyla birlikte kullanıldı.

Paralel Evren Düzeyi


Konuya ilgi duyan bir başka isim de ünlü kozmolog Max Tegmark oldu. Tegmark, başka evrenlerin varlığının kozmolojik gözlemlerle doğrudan ilişkili olduğunu savunarak, ortaya çıkan bilimsel tanımlamalardan 'paralel evren düzeyleri' adını verdiği bir sınıflama oluşturdu.

Bu sınıflamaya göre 'açık çoklu evren' olarak adlandırılan ilk düzeyde, sonsuz büyüklükteki uzay boşluğunda tıpkı Dünya'ya benzeyen başka gezegenlerin var olabileceği ve bunlardan bazılarında -basitçe açıklamak gerekirse - olayların tıpkı Dünya'daki gibi gerçekleşeceği varsayılıyor. Fakat kozmik vizyonumuz, ışık hızıyla sınırlı olduğu için diğer evrenleri görebilmemize imkan yok.

Andre Linde'nin köpük kuramına dayanan ikinci düzeydeyse, kaotik genişleme nedeniyle biz ve diğer evrenler arasındaki boşluğun ışık hızından daha hızlı bir şekilde genişlediği; bu nedenle öteki canlı alanların başka boyut ve parçacık tanımları olabileceği düşünülüyor.

Kuantum mekaniği kuralları çerçevesinde geliştirilen üçüncü düzey konuya farklı bir açıdan yaklaşarak, birbirine tıpatıp benzeyen çoklu evrenlerin farklı hallerde var olabileceğini savunuyor. Fakat şu an Hugh Everett'in tanımlamasının dahil olduğu bu düzey, paralel evrenlerin en çelişkili ifadesi olarak kabul ediliyor.

Stephen Hawking'in ''M-teorisi'' nin yer aldığı dördüncü düzey ise 'mükemmel birlik' kuramı adını alıyor ve matematiksel doğrulukların önemine dayanıyor. Hawking'in insan aklının nihai zaferi olarak tanımladığı bu teori aynı zamanda tüm teorilerin anası olarak kabul ediliyor ve ''M'' harfiyle (magic, mysterious, mother) açıklanıyor.

Her Şeyin Teorisi

Stephen Hawking'in içinde eşizlerimizin olduğu fantastik bir ''hiper uzay'' ın kapılarını açan evren teorisine göre biz burada yaşantımızı sürdürürken, başka ihtimaller dahilinde diğer evrenlerde var olabiliriz. Yani siz bu yazıyı okurken, eşizleriniz bu yazıyı okumaktan vazgeçip, mutfağa bir şeyler atıştırmaya gitmiş ya da tıpkı sizin gibi bu
yazıyı okumaya devam ediyor olabilirler. Bir başka deyişle yaşadığımız evrenin ilk ve tek evren olmadığı gerçeğiyle karşı karşıyayız ve Hawking de bu durumu şu sözlerle açıklıyor: ''Görülebilir evrenimizin dışında, eşizlerimizin olduğu, iç içe geçmiş sonsuz sayıda evrenler var.'' Kısacası gerçekten iç içe geçmiş, birbirini şekillendiren ve birbirine paralel çok sayıda evrenin olduğu sonsuz bir uzayın minik bir kesitinde yaşıyor olabiliriz. Hawking'e göre evrende var olan 11 boyutun algılanamamasının en büyük sebebi, Büyük Patlama'dan sonra, üç tane uzaysal boyut (uzunluk, genişlik, yükseklik) dışında kalan yedi boyutun konumlarını değiştirmeden, sarılı biçimde kalması. Oysa bu yedi boyutlu yumak, aslında evrenin her noktasında mevcut. Hawking'in M teorisi ise evrenin iki boyutlu bran'larla kaplı olduğu fikrine dayanıyor. Tıpkı frizbi plakları gibi hiper uzay içinde oradan oraya uçan bu üç boyutlu branlar, farkında olmadan dört ya da beş boyutlu bir uzaya girebiliyorlar.

Bu da şu anlama geliyor: Aslında üç boyutlu dünyamızda gerçekleşen her şey, belki daha yüksek boyutlu bir dünyanın ürünü. Belki de biz ölümlüler sadece paralel bir dünyanın zavallı yansımalarından ibaretiz. Tıpkı bir bilgisayar oyunu için geliştirilmiş oyuncular gibi... Hatta belki de Hawking'e eşlik eden evrenbilimci Alexander Vilekin'in söylediği gibi uzayda gerçekten de Elvis Presley'nin hala yaşadığı paralel evrenler olabilir.

Sonuç olarak bu teorilerin çoğu, oldukça sağlam bilimsel temellere dayanıyor olsalar bile henüz kesinleşmiş bir bulgudan söz etmek imkansız. Belki de hepimiz tıpkı Matrix'in Neo'su gibi sadece zihnimizin tezahürü olan sanal bir dünyada yaşıyoruz. Kim bilir?...http://www.brandmaillive.com/2012/10/sayi_57/paralelevren.html
     
 
  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder