|
|
|
|
Yazı: Ceren Öztuna |
|
Uyku
dünyası, eski çağlardan beri insanoğlunun en çok
merak ettiği konular
arasında. Öyle ki rüyaların anlamları,
gözümüzü kapadığımız andan
itibaren önümüze açılan
gizemli evreneduyulan merak, günümüzde hala
psikiyatristlerin, din adamlarının, sosyologların,
nörologların,
psikologların ve bilim insanlarının
bu konuya ilgi duymasına yol açıyor.
Söz konusu
rüya olduğu zaman bazıları ona gizemli bir anlam
katarak,
rüya sırasındagördüklerimizi geleceğe
yönelik bir işaret olarak
algılarken;
bazılarıysa çok sayıda imajla dolu bu renkli
dünyayı
bilimsel
açıdan açıklamaya çalışıyor.
Rüya görme sürecini bilimsel olarak açıklama
çalışmalarıysa, ilk olarak 1973 yılında başlıyor ve
Harvard Üniversitesi araştırmacılarından Allan
Hobson ve Robert McCarley,rüyaların REM
uykusu
sırasında beyinde rastlantısal olarak
oluşan elektrik
simülasyonları olduğunu açıklıyorlar.
Rüyaların öğrenme süreciyle
ilişkisi ise ilk kez
İsrail'deki Rehovot Üniversitesi'nden Avi Karni
tarafından ortaya atılıyor ve
Karni, REM uykusundan yoksun bırakılan bir
kişinin bir
önceki sabah öğrendiklerini hatırlamadığını kanıtlayarak,
çığır açan bir teoriye imza atıyor.
Öyle ki son yıllarda uyku araştırmacılarının
çoğu,
ruhsal karmaşaların, korkuların ve arzuların günlük
yaşantımızla
bağlantılı olduğuna inanıyor. Rüyalar ile
öğrenme süreci arasındaki
ilişkiye dair son araştırma ise
Massachusetts Teknoloji Enstitüsü'nden
Matthew
Wilson'a ait. Düşünme yapısının ve içeriğinin, gördüğümüz
rüyaların içeriğiyle çok benzer olduğunu söyleyen
Wilson'a göre bunun
nedeni, düşüncenin ve rüyanın
beynin aynı bölümünden üretilmesi.
Araştırma bulguları,
gün içerisinde geçmişi, bugünü, geleceği ve insanın
iç
dünyasınıbeyinde değerlendiren mekanizmanın gece rüya
görme süreci
kapsamında da çalıştığını ortaya koyuyor.
İşte bu nedenle gördüğümüz
rüyalardan aklımızda
kalanlar aslında iç
dünyamızın ve dolayısıyla
rüyalarımızın bir sonucu.
Hafıza ve rüyalar arasındaki ilişkiye dair
araştırma yapan
isimlerden bir diğeri de Beth Israel ve Harvard Tıp
Fakültesi'nde uyku uzmanı olarak görev yapan Erin
Wamsley.Yaptığı araştırmalarda daha gerçekçi rüyalar
gördüğümüz REM uykusundan çok,
genellikle bölük
pörçük rüyalar gördüğümüz REM dışı uyku evresine
odaklanan Wamsley de rüyaların öğrenme sürecinde
etkili olduğuna inanan
isimlerden. Hatta Wamsley
ve meslektaşları tarafından
yapılan bir deney
de bu savı kanıtlar nitelikte.
Deney, uyumadan birkaç saat önce bilgisayarda
labirent
oyunu oynayan ve REM dışı uykuda bu oyunu gören
deneklerin, oyunla bağlantılı bir rüya görmeyenlere kıyasla
performanslarının
arttığını ortaya koyuyor. Bununla birlikte
uyanıkken labirent oyunu
hakkında fikir yürütenlerde
herhangibir performans artışı gözlenmiyor.
Wamsley tarafından gerçekleştirilen deney daha
çok REM
dışı uykuya odaklansa da Matthew Wilson gibi isimlerin
yaptığı
diğer araştırmalar da göz önüne alındığında, öğrenme
sürecinin aslında
uykunun her aşamasında devam ettiğini
söylemek mümkün.
Kaldı ki Matthew Wilson'un fareler üzerinde
yaptığı bir başka
deney de aynı sonucu ortaya çıkarıyor. Beynin sağ ve
sol
yanındaki öğrenmeyi sağlayan nöronların faaliyetlerini
belirlemek
amacıyla farelerin beyinlerine kıldan ince
elektrotlar yerleştiren
Wilson, fareleri gerçek bir
labirente koyarak, onların çıkma mücadelesi
sırasında
sergiledikleri beyin faaliyetlerini inceliyor.
Ardından
fareleri derin uyku sırasında
da gözlemleyen Wilson, nöron
hareketlerinden labirentte
yaşanan deneyimin tekrarlandığını görüyor.
Böylelikle
farelerin gündüz öğrendiklerini uykularında gözden
geçirdiğini saptamış oluyor.
Bu deneylerden çıkan sonuca göre, beynimiz
yarım kalan
sorunları uyku sırasında da çözmeye devam ediyor ve
rüya
görürken de öğrenmeye devam ediyoruz. Kim bilir,
belki gelecekte bilimin
yardımıyla rüyalarımızı hızlı ve
etkili bir öğrenme metodu olarak da
kullanmaya başlar;
birçok sorunumuzun çözümünü uykudayken hallederiz. | |
|
|